“Elli kusur yıldır direngenliğimi sürdürüyorum” – Ahmet Telli
Ahmet Telli’ye göre hayatımızın her anına bir biçimde edebiyat sızıyor, bir örnek üzerinden başlıyor anlatmaya…
“Ziya Gökalp diyor ki şuur çağında şiir, şiir çağında da şuur olmaz. Doğrusu şuan bile şuur ile düzenin aynı şey olmadığını gösteriyor. Sizinle karşılaştık mesela. İyi bir şey oldu. Dünya özellikle de bu coğrafya aslında şuurunu yitirmiş durumda. Şuurunu yitirmiş de acaba şiirini de mi yitirdi? Ya Ziya Gökalp’in sözünde bir öte ima var yada şuurun kaybedildiği yerde hala şiir arayışındaysak bu şiiri ve şuuru bir arada yaşamamız gerektiği bakımından önemli birşey. Belli ki Gökalp’in döneminde şiir ile şuur farklı kutuplarda devinirken çağımızın yada benim algılayışıma göre şiir ile şuuru düzene sokma çabası var diye düşünüyorum. Ama düşünün Fransa’daki katliam bize şuursuzluğun ta kendisi gibi gelmiyor mu? Eğer böyleyse Suruç ve Ankara’da yaşanan katliamlarda şuursuzluğun adeta ırmağın dallanması, delta yapması gibi kılcal damarlara yayıldığını gösteriyor. Böylesi bir durumda Gökalp’e bakılırsa şiiri ertelemek mi gerek? Hayır, tabii ki tam tersine diye düşünüyorum. Nazım Hikmet’in bize şarkılarımızı söyletmiyorlar sözü var ya biz inatla şarkımızı yada şiirimizi söylemek durumundayız. Bu bir direniş ve karşı koyma olduğu kadar bu gerçek karşısında gerçeğe boyun eğmeme durumu diye düşünüyorum. Bende demek ki 1961 de ilk şiirimi yayınladığıma göre, demek ki elli kusur yıldır bu direngenliği sürdürmeye çalışıyorum. Herkesin bir direnme yolu vardır. Bu direnme yolu bilimde ve sanatta herkes kendi alanında… Gazetecilikte veya müzisyenlikte herkes kendi alanında bir direnme noktası bulabilir. Politika da böyle bir şeydir. Politika da bir direnme alanıdır ama bu direnme alanını estetize edecek olan şey bilimsellikle dolanmış politika olmalıdır. Aksi halde ortaya kaba şuursuz bir politika çıkabilir. Bu bakımdan da diyorum ki insanın kendini gerçekleştirebilmesi için olanak haline gelen politika eğer sanatlarla, bir estetikle donanımlı değilse ne yazık ki kabalaşıyor. Estetize edilmemiş bir politika aslında kaba ve insana aykırı şekil alıyor. Bu da sanatın ve şiirin ayrıca bir bağlamı tabii…”
Günümüz şiirinde geçmişin etkilerinin görülüğünü düşünen şair Ahmet Telli, şiiriyle İkinci Yeni Akımının sonrasında gelen tüm nesilleri etkisi altına almış görünüyor.
“1960’lı yıllarda şiir yazmaya başlayan bizlerin karşısında ağırlıklı olarak halk şiiri ve divan şiiri geleneği vardı. Nazım Hikmet şiiri ise onun politik eğilimleri yada davranışları nedeniyle yasaklanmıştı. Aslında bu Nazım Hikmeti yasaklamak sadece onun politik öngörülerini yada duruşunu yasaklamakla kalmıyor dünyada gelişmekte ve fışkırmakta olan şiir anlayışına da farkında olarak yada farkında olmadan engellenmesi anlamına geliyordu. Daha enerjisi zayıf memleketçilik şiiri ile şiirimizin yetinemeyeceği belliydi. Nazım Hikmet yasaklanmasıile 40 kuşağı ondan esinle ama bir biçimde kendini gösterdi. Yine de garip şiiri özgürleşmeye doğru giderken özellikle şiirimizin hem estetik hem de kavrayış bakımından ileriye sıçraması İkinci Yeni ile oldu. İkinci Yeni hem kendisinden öncekileri hem de kendisinden sonrakileri etkilerken bu etkilenme esintileri günümüze kadar sürüyor. Bir biçimde bundan şiir yazanların hiçbiri azade değildi. Onun yarattığı dil ve estetik tutumunu bir biçimde günümüz şiirinde de görüyoruz.”
Son yazdığı ve henüz yayınlanmayan şiiri
Gelecek yıl 70 yaşında olacak olan şair yeni yaşında çıkaracağı şiir kitabına “Bakışın Senin” ismini vermeyi tasarlıyor. Aynı isimle bir şiir de kaleme alan şair, Cenap Şahabettin’in“sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma”…dizesinden nasıl etkilendiğini ve bu şiiri öylece yazdığını açıklıyor. Ben de şairin kendi sesinden dinlediğim bu şiirini sizlerle paylaşıyorum…
Bakışın senin
Bakışın senin,
Çatılara yuva yapmış kırlangıç hızı
Ağustos denizinin çırpınışı
Bahçeye inen çocuk
Bir romanın ilk cümlesi oluyor alnına düşen saç
Konuşsan üzeri kabul edilmeyen aykırılıksın belki
Bakışın senin kavakların rüzgarla kıpırdanışı
Bir kamaşmayla ürperişi zeytin ağaçlarının
Tam, orada, dur şimdi
Gözbebeklerinin hayret edasıyla har elenmesine tanık olsun zaman
Zaman kelimler gibi sekiyor bakışında senin
Tanelenen buğday başakları ve güz ve şiir
Galiba bakışında kuruyorlar çadırlarını
Hadi çekil artık bu tarladan
Rengin soluyor
Su değirmenleri çağına dönüyor hayatımız
Unut ve öyle gel mi diyorsun
Bakışın senin
Hatırla atlas yatağındaki derin uykuyu
Şüphe ve sır huzursuzluk ve endişe
Ve tam aklıma gelmişken dilimde acılaşan soru
Ödünç hüzünler kadar alıngan bir kuyudan
Çıkrık sesini al suya değebilir mi şavkın
Gölgesiz kalınca hayat da karıncalanıyor
Susunca konuşan mevsim mi demeliyim
Şikayetsizdir ve hüzün kardır bakışın senin
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!