“Yaşananlar utanç, yüzleşmemiz gerekiyor” – Christalla Avgousti
“Yaşananlar utanç, yüzleşmemiz gerekiyor”
Yönetmen Christalla Avgousti’nin Mendil isimli belgeseli, iki Kıbrıslı kadının hikayesini görünür kılarken, toplumları gerçeklerle yüzleştiriyor. Belgeselde Leyla’nın yaşadığı acıları öğrenen Maria, kendi kederini unutarak onun gözyaşlarını siliyor. İki kadın çok güçlü biçimde ‘birbirimizi affetmeliyiz’ mesajı veriyor. Maria artık yaşamıyor ama onların hikayesi barışa inanan herkese ilham veriyor. Christalla’yı yakından tanıma fırsatı yakalarken, Mendil’i de konuştuk.
“Dikomo hala benim evim”
Yönetmen ve program yapımcısı olarak tanıdığım Christalla Avgpusti’i bu kez çocukluğuna gidiyor. On üç yaşında kadar Dikmen’de yaşadığını anlatırken özlemi gözlerinden okunuyor.
“Girne Hastanesi’nde dünyaya geldim. Dikomo’luyum. On üç yaşıma geldiğimde kuzeyden ayrılmak zorunda kaldım. Lefkoşa civarında, Lakadamya’da yaşıyorum. Fakat hiçbir zaman Lefkoşa’yı ait olduğum yer gibi hissetmedim. Her zaman hayalim çocuklarım, eşimle birlikte Dikoma’ya dönmek. Zaten Dikomo her zaman aile sohbetlerimizin ana konusudur. Zaman zaman gidip ziyaret ettiğimiz de olur. Elbette şimdi benim geride bıraktığımdan çok farklı bir Dikomo var. Yine de orası hala benim evim. Belki artık eskisi kadar yeşil değil, pek çok da inşaat yapılmış ama dağlara, o eşsiz dağlara bakınca oradaki renkleri görüyorum. Geçmiş günlerime gidiyorum. Savaş döneminde bombalar atılırken evimiz zarar görmüştü fakat eskimiş olmasına rağmen hala ayakta duruyor.”
“RIK’de çalışmak kolay olmadı”
Üniversite eğitimi için Rusya’yı Moskova üniversitesini tercih ederken, o yıllara göre radikal tercih yaparak televizyon haberciliği bölümünde karar kılıyor. Elbette onun dünya görüşünde biri için, devletin televizyonunda çalışmak da kolay olmuyor.
“Moskova’da televizyon gazeteciliği eğitimi aldım. Benim eğitime gittiğim yıllarda bu alan çok yeniydi. O yıllarda Rusça’da öğrendim. Beş yıllık eğitimim sonunda Kıbrıs’a döndüm. Sosyalist bir ülkede eğitim almak çok önemliydi. Bana çok şey kattı. Döndükten sonra bir süre AKEL’in gençlik kolu olan EDON’da çalıştım. Daha çok reklam, metin yazma ile ilgili görevler aldım. Daha sonra da Kıbrıs Yayın Kurumu’nda çalışmaya başladım. Fakat sosyalist bir ülkeden gelip, devletin yayın kurumunda çalışmak kolay olmadı. Farklı programlar yaptım. Fakat zaman içinde yaşadığım baskılara dayanamayarak işten ayrıldım. Bu süreçte dizi çektim, bir kısa filmde yönetmenlik yaptım. Festivallere katıldım. Dimitris Christofias’ın başkan seçilmesinin ardından RIK’e yeniden geri döndüm. Bir süre iki toplumlu programlarda çalıştım. Hala farklı programlarla RIK’de çalışmaya, yönetmenlik yapmaya devam ediyorum. Hayatım böyle geçti diyebilirim.”
“Leyla, kayıp yakını olarak tanıştığım ilk Kıbrıslı Türk”
Röportaj için görüşmemizin esas nedeni Maria ve Leyla’nın hikayesi…
“Uzun yıllar önce meslektaşım Hüseyin Halil ile iki toplumlu programa başladığımızda Leyla’yı programa konuk aldık, hikayesini de böylece öğrendim. Leyla’nın eşi dahil ailesinden pek çok kişi kayıptı. İlk gün ne giydiğini dahi hala hatırlıyorum. Boynuna yasemin takmıştı. Elbette daha evvel kayıp Kıbrıslıların varlığından haberdardım, kendi aramızda konuşuyorduk ama Leyla benim kayıp yakını olarak tanıştığım ilk Kıbrıslı Türk oldu. Beni çok etkiledi. Kuzeyden gelen gerçek bir aktivistti. Bu konuyu samimiyetle konuşuyordu. Çok acı çekmişti, ama güçlüydü. Zaman içinde onunla pek çok röportaj yaptık. Birlikte onun köyü Mari’ye, ilk eşi Ahmet’in köyü Zigi’ye gittik. Daha sonra Leyla ve ailesi ile çok yakın dost olduk. Şu anki eşi Mustafa harika bir insandır, çok özeldir. Arkadaşım olduğu için söylemiyorum, her zaman Leyla’ya destek olduğu için bunu söylüyorum. Bu süreçte beni Maria ile tanıştırdı. Onların tanışıklığı çok eskiye dayanıyordu. Maria’nın ailesinde kayıplar yoktu, sadece göçe zorlanmıştı. Politik yönü olmayan, normal bir insandı. Zaman içinde Leyla hikayesini kitap olarak yazmaya başladı ve yayınlandı. Adanın iki yanında kitap için pek çok etkinlik yaptık. Çoğuna ben de katıldım. İnsanlar bizi hep sıcak karşılıyordu. Hikayesine çok ilgi gösteriyorlardı. Kitabın ardından neden bu hikayenin belgeselini yapmayalım diye düşünmeye başladık. Maria’nın sağlığı da çok iyi değildi. Böylece bu fikir oluştu hemen çekimlere başladık. Hiçbir şey kolay olmadı. Yıllarca uğraştık. Hüseyin Halil’de bize katıldı ekip kurduk. Hepimiz birlikte gönüllü çalıştık.”
“Mendil, hem çok olağan hem de olağanüstü bir hikaye”
Biraz da hikayeyi konuşuyoruz. İki kadın üzerinden şekillenen bir savaş ve kayıp hikayesi Mendil. Kadınlar her daim olduğu gibi savaşın en büyük mağdurları.
“Bu hikaye aslında Kıbrıs’a dair çok olağan bir hikaye. 1974 öncesinde barış içinde yaşadığımız zamanlara dayanıyor. Öte yandan çok da olağanüstü, özel bir hikaye. Çünkü 1974 savaşında aşırı uçta yaşanan olayları da gözler önüne seriyor. Hepimiz biliyoruz EOKA B pek çok insanı öldürdü. Benim babam asla onlardan biri olmadı ama bunlar toplumumuzda yaşadı. Leyla’da bu kurbanlardan biriydi. EOKA B eşi Ahmet’i ve onun akrabalarını öldürmüştü. Tarihe kayıp olarak geçmiştiler. Öte yandan Maria ise kuzeyde Mağusa’da Ayluga bölgesinde yaşardı, güneye göçe zorlandı. Oğlu ise polisti, Zigi çevresinde çalışıyordu. Ahmet’in babasının da Zigi’de kahvesi vardı. Maria’nin polis oğluyla, Ahmet’in babası 1974 öncesi yıllarda arkadaş oldular. Bu vesile ile iki aile tanışmış oldu. Daha sonra tabii mecburen birbirlerinden ayrıldılar. Yıllarca hiç haber dahi alamadılar. Daha sonra Maria Leyla’nın başına gelenleri öğrendi. Bu durum ona çok dokundu. Ona ulaştı, görüşmeye başladılar. Maria Leyla’ya annesi gibi sahip çıktı. Geçişler başlamadan onlar iletişim kurmayı başardılar. Belgeselde bunları tüm detaylarıyla anlattık. Maria Türkçe konuşmamasına Leyla Yunanca bilmemesine rağmen çok iyi anlaştılar. Birbirlerini lisana ihtiyaç duymadan anladılar. Birbirlerinin gözyaşlarını sildiler.”
“Yaşananlar Kıbrıs için utanç, yüzleşmemiz gerekiyor”
Mendil sadece bir belgesel değil içinde çok derin mesajları barındırıyor…
“Bu hayatta iki tip insan vardır. Bilen insanlar ve bilmeyen insanlar. Kıbrıs’ta bilen insanlar, Kıbrıs için çözüm isteyen insanlardır. Bunun için de hep çaba sarf ederler. Geriye kalanlar da bilmeyenlerdir. Ben bu belgeseli bu nedenle yaptım. Bilen insanları barışa karşı daha çok cesaretlendirmek, bilmeyen insanlara ise gerçekleri göstermek için. Leyla her zaman birbirimizi affetmemiz gerekiyor der. Affetmek elbette geçmişi değiştirmez, silmez ama dostluk kurmanın yolunu açar. Bu belgeselde biz işte buna küçük de olsa katkı sağlamaya çalıştık. Politik bir kaygımız yok. Biz zaten uçtaki milliyetçi grupların bizi bu duruma getirdiğini biliyoruz. Elbette bazı insanlar bunları bilmekten hoşlanmıyor. Onlar zaten bilmeyenler olarak ifade ettiğim grup. Fakat çoğunlukla insanlar belgeseli izlediklerinde çok etkileniyorlar. Kıbrıslı Rum gençler bana biz Kıbrıslı Türklerin böyle acılar çektiğini bilmiyorduk diyorlar. İşte bu benim için çok önemli. Gerçekleri bilmeyenlere göstermek… Yaşananlar Kıbrıs için utanç. Bunlarla yüzleşmemiz gerekiyor. Özelliklere gençlere yaşananları anlatmamız gerekiyor.”