“Bir gün mutlaka Jans Mans Sokağı ile ilgili kitap yazacağım demiştim” ZEKİ ERKUT
Her zaman yaptığı işi ciddiyetle yaptığını, mükemmele ulaşmak için çalıştığını söylüyor Zeki Erkut… Uzun yıllar Yenidüzen gazetesinde yazılar yazan, kurduğu yayın evi ile pek çok kitabın hayata geçmesine olanak sağlayan Erkut, ikinci kitabı Jans Mans Sokağı Çocukları ile bizi okuyucuları başka bir Kıbrıs’la, farklı bir dönemle buluşturuyor. Akıcı dili, dikkat çeken olayları, hiç yaşanmadığını sandığımız hatırları ile Jans Mans Sokağı, onun kitabıyla yeniden canlanıyor. Akılıma, bu kitapla, başka bir Kıbrıs mümkün fikri yerleşiyor.
“Mücahitlik yıllarımda daktilo ile tanıştım”
Zeki Erkut gazeteci geçmişine sahip bir yazar. Yazarlıkla olan ilk deneyimlerine uzun yıllar önce Yenidüzen gazetesinde başladı. Okumaya, yazmaya başladığı ilk yıllarını, ne denli imkansızlıklar içinde bunu başardığını samimiyetle bizimle paylaştı.
“Yazmaya çok uzun yıllar önce başladım. Çocukluğumda kitap okumaya meyilliydim. Lefkoşa’da eskiden İngiliz çöplüğü dediğimiz bir yer vardı. Şu anki otobüs terminalinin olduğu yerdi. Oraya gider, atılan dergi gazeteleri toplar, okumaya çalışırdım. Sanırım okumaya, yazmaya hep meyilim vardı. İlkokul bittiğinde tüm klasikleri okumuştum. Kütüphaneye aboneydim. On beş yaşımda, mücahitlik yıllarımda daktilo ile tanıştım. Önce nöbet çizelgelerini yazar, sonra da günlük tutardım. Tabii ilk olarak yazmam üniversite yıllarımda, 1978 yılında, haftalık olarak arkadaşlarımın çıkardığı bir gazetede başladı. Bunu çok sayıda sol içerikli, dergiler, gazeteler takip etti. Mezun olup Kıbrıs’a geldiğimde ise Yenidüzen gazetesinin kuruluşunda yer aldım. İlk başta kendi adımla yazmıyordum. Zaman içinde kendi ismimle de yazmaya başladım. Böylece hep yazdım, hep okudum. Zaman zaman Türkiye, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerde de dergilerde, gazetelerde yazılarım yayınlandı.”
“Yenidüzen’de Halim Çileli karakterini yarattık, halimizi anlattık”
İlk kitap Halim Çileli’nin Fevkalade Serüvenleri mizah türünde yazılan bir kitaptı. Bu kitapla mizahın insanları ikna etmekte, kişilik özelliklerini değiştirmekte, bayağılığı engellemekte ne denli güçlü bir rol oynadığını çok daha iyi anlamıştım. Bu kitaptaki yazılar geçmişte Yenidüzen gazetesinde yayınlanmış, Kıbrıs Türkler olarak kendimize eleştirel bir gözle bakmamıza da olanak yaratmıştı.
“Yenidüzen gazetesinin zaman zaman mali krize girdiği yıllarda çıkış yolu ararken, çözüm üretmeye çalışırdık. Reklam almamız çok zordu. Okur sayısını artırmak için farklı çözümler düşünürdük. Böylece ek sayfalar hazırlamaya karar verdik. Sağlık, spor, magazin düşünürken mizah sayfaları da eklemeye karara verdik. Özellikle de bizim gibi baskı altında yaşayan bir toplum için, mizah kendini, ifade etmek anlamında önemliydi. Böylece Halim Çileli karakterini yarattık. Halimizi, insanımızı anlattık. Çok da başarılı oldu bu sayfamız. Daha sonra, Kıbrıs Yayın Korporasyonu, RIK, radyosu bunu keşfetti. Yayınlamak istedi. Pazar günleri yayınlamaya başladı. Çok sayıda dinleyici de buldu. Yıllar sonra yeniden Halim Çileli hayat buldu. Biliyorsunuz siz de okudunuz. İki yıl önce de Khora yayınlarından bir mizah kitabı çıktı. Daha önce yazdığım bazı makaleleri yeniden düzenleyip bu kitapta bir araya topladım. Çok ilgi gördü. Toplumumuz her zaman mizaha yatkın olmuştur, sevmiştir. Bugün de sosyal medyada bunu rahatlıkla görüyoruz. Tabii her esprimi belki iyi olmuyor ama her zaman mizahı deniyoruz.”
“Yeni kitap Jans Mans Sokağı Çocukları”
Zeki Erkut’un Khora Yayınları’ndan çıkan ikinci kitabı Jans Mans Çocukları, okura etkileyici bir Kıbrıs hikayesi anlatıyor. Sadece konu olarak değil, diliyle de çok başarılı bulduğum kitabın, yazarın ilk romanı olduğuna inanmakta zorlandım. Öncelikle benim ilk kez duyduğum, Kıbrıs’ta bir döneme şahitlik eden Jans Mans Sokağı’nın hikayesini Erkut’dan dinlemek istedim.
“Çocukluğumu kısa bir dönemini Jans Mans sokağında yaşadım. Bu sokağın hareketli yıllarını, çocukların oradaki varlıklarını, Türk, Rum ve Ermeni ailelerin birlikte nasıl yaşadıklarını çok iyi hatırlıyorum. Daha sonra askerlik yıllarım da bu sokakta geçti. Bu sokağı yaşatma, herkese anlatma isteğim çok uzun yıllara önce başladı. Bir gün mutlaka bu sokakla ilgili bir roman yazmaya kendi içimde karar verdim. Sonuçta ortaya Kıbrıs’ın bir dönemini anlatan bu kurgu roman çıktı. Elbette bu romanda kimi olaylar ve isimler gerçek. Benim kuşağımdan olan okuyucular bunu fark edecektir ama genel olarak bu kitabı bir biyografi olarak kaleme almadım. Elbette her yazar gibi, ben de yaşadığım tarihsel olaylardan etkilendim, anlatmak istedim. Hatta bazı anlarda kitabın yazarı olarak ben bile kim gerçek kim kurgu karıştırdım.”
Genel anlamda kitap çok kültürlü bir sokağı, burada geçen belirli yılları, küçük bir çocuğun gözüyle okura tarif ediyor. Okudukça gözümün önünde canlanan bu sokağı bu günkü haliyle karşılaştırınca hayli üzülüyorum.
“Kitapta 1950’li yıllarda Türk, Rum ve Ermenilerin birlikte, karma olarak, yaşadığı Standart Belediye Evleri olarak bildiğimiz, Jans Mans Sokağı bölgesinde geçen hayatlarını konu alıyor. Tabii zaman içinde başlayan tedhiş olayları, her şeyden habersiz, bir dut ağacı etrafında kendi kavgalarını yaşayan çocuklar, çok kültürlü ilişkilerin kopma noktasına geldiği yıllar, teşkilat işleri, tetikçiler, cinayetler, bilerek bozulan ilişkiler, yarım kalan aşklar… Kısaca okuyucuyu o yıllara taşıyarak, adeta bir zaman tünelinde yolculuğa çıkarıyorum. Oradaki ilişkileri, çocukları, aileleri anlatıyorum. Hikayede çocuklar kendi varlık mücadelelerini bir dut ağacı etrafında verirken, büyüklerin de birbirlerine nasıl zarar verdiklerini anlatıyorum. Sonunda olaylar öyle bir noktaya geliyor ki Türk ve Ermeni aileler orada yaşamaya devam edemiyor. Bir anlamda o yıllardaki toplumsal çözülmeyi ortaya çıkararak, belli olayların gelişmesiyle günümüze dek taşıyorum. Aklım hep bir soruya odaklanıyor acaba o zamanki ilişkiler, tüm acı ve ölümlere rağmen bugün iyi bir şekilde süre bilir mi diyorum. Esas olarak bu soruya cevap bulmaya çalışıyorum. Okur mutlaka bu cevabı kitapta bulacaktır.”
“Bir ağaç kuruyor, mahalle çözülmeye başlıyor”
Kitabı okurken karşıma çıkan dut ağacının simge niteliğinde olduğunu hissediyorum. Sanki dut ağacı ilişkileri, yaşanan tüm süreci, gelinen son noktayı okura aktarmaya çalışıyor.
“Aslında simgeden de öte bu dut ağacı. Adeta çocukların hayatı ile özdeşleştirdiğim bir şey. Ağaç çocuklar için her şey, hayat anlamına geliyor. Sığınakları, gölgesinde oynadıkları, meyvesini yedikleri, tüm vakitlerini orada geçirdikleri bir varlık. Ancak gün geliyor bu ağaç kurumaya başlıyor. Ömrü tükeniyor. Yapraklarını döküyor. İşte bu ağacın kuruması toplumsal arası ilişkilerin de artık nasıl bittiğini anlatıyor. Bir ağaç kuruyor, mahalle çözülmeye başlıyor. Hatta çocuk kahramanım da bu durumu hissederek annesine yeni bir dut ağacı eksek, giden komşularımız ger gelir mi diye soruyor. Bu anlamda ağaç bir simge olabilir. Belki yeni bir ağaç dikerek biz de her şeye yeniden başlayabiliriz.”
“Okuru 1950’li yıllara götürüyorum”
Kitap Kıbrıs’ı, geçmişe dair yaşanmışlığı, tarihi olayları, trajedileri, ayrıca insan ilişkilerinin daha önce ne denli farklı olduğunu genç nesiller için çok güzel özetliyor. İnsan nereden nereye diye düşünmeden edemiyor.
“Okuru 1950’li yıllara götürüyorum. Yaşı altmışın üzerinde olan insanlar bunu hatırlıyor olabilir ama yeni nesil bunu bilmiyor. Fakirlikle geçen yıllardı. Çocukların oynayacak bir toplu, düzgün bir çift ayakkabısı bile yoktu. Büyüklerin elbiselerini giyerler, televizyon nedir bilmezlerdi. Ama onlarda bizde olmayan komşuluk ilişkileri, kapıların hep açık olduğu, her çocuğun her eve girdiği, yemek yiyebildiği yıllardı. İnsanlar arasında ilişki vardı. Burada bütün anlatılanlar bu anlamda gerçeği yansıtıyor. Oynadığımız oyunlardan, kullandığımız araç gerece kadar her şey gerçek. Tabii bu arada kitaptaki pek çok olay da gerçeğe çok yakın. Tabii kitapta dört gencin bomba yaparken hayatını kaybetmeleri olayı var. Bu olay tabii ki gerçek. Onun dışında gerçek isimler de var. Yenişehir rahibinin ismi de gerçek. Bazı yönden gerçek ve kurgu biri biriyle iç içe anlatılıyor. O dönemi yaşamayanlar ama bilmek isteyenler için de önemli olduğunu düşünüyorum.”