“Yazayım ses getirsin fikriyle hareket eden gazeteci olmadım” – Nezire Gürkan

 

“Yazayım ses getirsin fikriyle hareket eden gazeteci olmadım”

Gazeteciliğe tam anlamıyla gönül veren, otuz yılı yakın süredir röportajlar yapan Nezire Gürkan bugüne kadar yüzlerce insan hikayesiyle bizleri buluşturmayı başardı. Sayesinde bazen çok iyi tanıdığımızı sandığımız birisinin hiç bilinmeyen yönlerini öğrendik, bazen de hiç bilmediğimiz birisiyle tanıştık. Her insanın bir hikayesi olduğu gerçeği onun röportajlarıyla bir kez daha doğrulandı.  Böylece röportajlarından oluşan Hayata İzler 3 raflarda yerini aldı. Bugüne kadar hep soru soran gazeteci bu kez benim sorularımı samimiyetle yanıtladı.

“TAK’a mahkeme baskısı ile girdim”

Hayatın, insanların çok dikine gitmeden, hayatla mücadele etmek gerektiğini söylüyor Nezire Gürkan, bizim için Türk Ajansı Kıbrıs’ta başlayan kariyerinin detaylarını anlatıyor.

“Çok okuyordum, özellikle de gazete okuyordum. Uğur Mumcu hayranıydım. Çevremdeki insanların etkisiyle bilinçli tercih ettim. Lise yıllarım Türkiye’deki devrimci hareketi gözlemleyerek geçti. Üniversiteye girerken üç tercih yaptım. Üçü de basın yayındı. Çok istedim. Mezun olduktan sonra iş konusunda sıkıntılar yaşadım. Başka iş yapmak istemedim. Mezun olduktan sonra ilk görev yerim Türk Ajansı Kıbrıs oldu. Başka yerde çalışmadım. Tabii işe girişim de zor oldu. Başından sonuna kadar da böyle geçti. Gazetecilikte çok alternatifin olmadığı yıllardı; münhal açıldı, ben de sınava girdim. Dört kişilik münhal ilan edildi,  sınavı sadece ben kazandım. Mülakatta da başarılı oldum. Karar defterine tüm bunlar yazıldı. Ancak aylar geçti beni kimse aramadı. Sonunda birilerinin beni yönlendirmesiyle gidip sordum. O zaman müdür Kemal Aşık’tı. Benim çok başarılı olduğumu kabul etti ama devlette çalışmamın sakıncalı bulunduğunu söyledi. Bunun üzerine avukat bir arkadaşımla konuyu araştırdık. Ara emri başvurusu yapmak üzere başvuru yapmaya karar verdik. Bunun duyulmasıyla birlikte de beni işe çağırdılar. TAK’a mahkeme baskısı ile girdim, yani… Eğer sesimi çıkarmasaydım işe giremezdim. İş hayatım başından sonuna kadar kavga, mücadele, mahkeme baskıları ile geçti. Benim asi bir karakterim de var. Hiçbir zaman pes etmedim. Yirmi altı yılım mücadele ile geçti. İnsan sistemin parçası olmak yerine, sistemleri zorlamalı. Her insan bulunduğu yerde bir taşı yerinden oynatsa, kendine de, çalıştığı yere de katkısı olacaktır, diye düşünmekteyim. ”

“Ben yetenekten fazla emeğe inanırım”

Yirmi altı yıllık çalışma hayatı içinde yüzlerce röportaj… İlk röportajını hatırlıyor mu merak ediyorum.

“Elbette hatırlıyorum. Bilirsin TAK çok muhafazakar bir kurumdur. Ötesinde devlet ajansı olduğu için sorumlulukları var. Gelen giden yöneticiye göre değişen vizyonu, vizyonsuzlukları var. Görülmeyen boğucu bir rutini var. Sürekli bildiriler gelir. Cumhurbaşkanı, başbakanı takip etmek gerekir. Şuan daha fazla personel var ama o zamanlar böyle değildi. Siyasi hayat çok aktifti. Ben bir günde üç kez Cumhurbaşkanı Denktaş’a gittiğimi hatırlıyorum. Geceler boyu bakanlar kurulunu kapılarda beklerdik. Şimdi muhabirler çok fazla dışarıya bile çıkmıyor. Ben zaten gezmeyi, yeni insanlarla konuşmayı seven biriyim. Sanırım hem bu yönümden dolayı hem de bu rutinden boğulmam sonuçta beni röportaj yapmaya itti. Elbette benim yaptığım röportajlar gibi içerikler kurumun geçmişinde yok. Bunu kabullendirmek için de çok uğraştım. İlk röportajımı Raziye Kocaismail ile yaptım. O yıllarda dernek kuruluyordu. Hikayesi beni çok etkilemişti. Bir ay yazamadım. Çok ağladım. Günlerce kendime gelemedim. Sonunda yayınlandı. Çok ilgi gördü. Arkası da geldi siyasilerle… Ben tüm bunları mesaim dışında yaptım. Rutin içinde bunu yapmak mümkün değildi. Ben yetenekten fazla emeğe inanırım. Yüzlerce röportajın, TAK ajansında çalışarak gazetecilik kariyeri yapmamın bedeli ağır oldu. Ama çok severek yaptım. Bir süre internette yayınlanan Gazete 360’da köşe yazıları yazdım. Hatta bu nedenle soruşturmaya da uğradım. Daha sonra, son yılımda Havadis gazetesine destek olarak röportajlar yapmaya başladım. Çok daha özgürdüm. TAK için yaptığım röportaj tüm medyada paylaşılsa da, yayınlanmayan röportajlarım oldu. Oysa Havadis’te hiç böyle bir sorunum olmadı.”

Hayata İzler ismiyle üç röportaj derlemesi yayınlayan Gürkan’nın ayrıca üç politikacıyla ilgili yazdığı kitapları ve İş Kadınları Derneği’nin projesi çerçevesinde hazırladığı bir kitabı daha bulunmakta.

“Emekli olduktan sonra röportajlarım bir süre daha Havadis gazetesinde devam etti. Kuralsız çalıştım. Ne yazdımsa, nasıl yazdımsa yayınlandı…”

Hayata İzler kitabının bu üçüncüsünde 74 röportaj bulunuyor. Son beş yılda yayınlanan röportajlardan bir seçki olarak karşımıza çıkıyor. Benim esas merak ettiğim ise kendisinin röportaj yapacağı kişide aradığı kriter…

“Bazı şeyler var ki tartışılmaz. Değer yaratan insanları, ölmeden kayda almak yanında, farkında olmadığımız ilginç hikayeleri olan insanlara ulaşmak. Siyasetten öte hayatın içinden, çok farkında olmadığımız insanlarla konuşmayı tercih ettim.  Ben sokak insanıyım. Böylece daha iyi görür, daha iyi hissederim. Bunlar algınızı, sorularınızı bile etkiler.”

 

 

“Lefteri röportajım TAK’da çıkmadı; çıkmasını önermedim bile”

Kitaptaki tüm röportajlar ilginç olmakla birlikte, özellikle birkaç röportajı beni hayli etkiliyor. Evsiz kalan bir dönem solistlik yapan Selma, Karpaz’da yaşayan genç Kıbrıslı Rum Lefteri’nin kendi hayatına ve bölgeye dair anlattıkları, yine en ilginçlerinden biri yıllardır ara bölgede yaşamına devam eden, ikinci dünya savaşına, Yahudi soykırımına şahitlik eden, kendi de Yahudi olan Elsie gibi…

“Her şeyi bildiğimizi sanıyoruz ama hiçbir şey bilmiyoruz. Siyasete, özellikle Kıbrıs konusuna, iç politikaya takılıp kalıyoruz. Mesela çevre konusunda daha ciddi sorunlarımız var ama kimse umursamıyor. Ben artık çok okunur mu, ilgi görür mü düşünmeden röportajlar yapıyorum. Aslında tarihe not düşüyorum. Birileri mutlaka şimdi olmasa da zamanı gelince görecektir, okuyacaktır diye düşünüyorum. Elsi ile kuaförümüz ortaktı. Onu o şekilde buldum. Selma sokaklarda yaşadığı için onu çok görürdüm. Lorenza Kafe’nin sahipleri Selma’ya en çok yardım eden insanlardır. Beni onlar yönlendi. Tabii bu röportaj TAK’da çıkmadı. Lefteri de TAK’da çıkmadı. Çıkmasını önermedim bile. Lefteri röportajından alınması gereken çok ciddi mesajlar var. Bölgede ciddi sorunlar var. Yasaların çok uygulanmadığı bir yer Karpaz. Burada yaşayan insanlar da ne Rum ne Türk olarak anılmakta. Apayrı sorunları var. Ben tüm bunlara dikkat çekmeye çalıştım.”

“Ben röportajlarımda konuştuklarımın yarısından azını yazdım”

Elbette kendisini en fazla etkileyen röportajı da soruyorum. Kuşkusuz onlarca hikaye olmalı diye düşünüyorum…

“Çok profesyonel görünürüm ama aslında çok duygusalım. İnsanların hikayelerinden çok etkilenirim. Ben röportajlarımda konuştuklarımın yarısından bile azını yazdım. Özellikle profil röportajlarında insanlar tüm perdelerini kaldırıyor. Size güvendiği için anlatıyor ama onları yazamazsınız tabii. Hem insanların özelini yazamazsınız, hem bazı iddiaları, hedef göstermeleri açıklayamazsınız. Ben zaten yaptığım profil röportajlarının çoğunda travmalarla karşılaştım. İnsanların size güvenmesi gerekiyor. Size hayatını, yumuşak karnını, eşini, yaşadığı özel detayları anlatıyor. Bunları yazamazsınız. Gazetede yayınlanan ama kitaba almadığım röportajlar da var. Kitaplar kalıcı oluyor. Bazı özel olayları ise kayda geçirmemek gerekiyor. Ben ne isterse olursa yazayım, ses getirsin fikriyle hareket eden bir gazeteci olmadım. Hep empati yeteneğimi geliştirerek çalıştım. Selma ile yaptığım röportaj beni çok etkiledi. Benim asli işim yazmak. Kitaplar yazdıklarımın toparlayıcısı oluyor. Kayda geçirmek, unutmamak için kitaplar yayımlıyorum. Arşivime bakmasam ben bile kimlerle röportaj yaptığımı unutuyorum. Birçok kişi de röportajları kitaplardan okuyor. Bir röportaj süreç içerisinde anlam kazanır. O nedenle de röportaj kitaplarının önemli olduğunu düşünüyorum.”

Röportaj fotoğrafları: Nedim Enginsoy