“Kişi ancak aynasını bulursa tamamlanır” LUNA TÜLAY OKAN

Ressam Luna Tülay Okan’nın Seyir Defterim isimli kişisel sergisi ARUCAD Art Sapce’de gerçekleştirildi. Sanatçının bugüne dek açtığı kişisel sergilerinin temelini oluşturan sergi Kıbrıs’ta açtığı ilk kişisel sergi olma özelliğini taşırken, yola çıkışını anlattığını düşündüğü resimlere yer veriyor. Sanatçı resimlerinde baskın şekilde doğa renklerini, kullanırken doğa temasını güçlendiren materyallere de yer veriyor. Seyir Defterim sergisi ziyaretçilerini Luna Tülay’ın hayatına yolculuğa çıkarıyor. Bir sanat eğitmeni de olan Okan, eğitime herkesten farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Eğitimin aslında kişinin kendi yolunu bulmak için araç olduğuna inanıyor, sanat çalışmalarını Lefkoşa’daki atölyesinde sürdürmeye devam ediyor.

Sanat eğitmeni, ressam Luna Tülay hayatının detaylarını, sanata, kişisel gelişime olan ilgisi ve köklerini bizimle paylaşıyor.

“Sanata ilgi bence herkeste çocukluktan başlar, elbette genlerde de vardır ama sizi büyüdüğünüz ortam yönlendirir. Bende de öyle oldu anne baba özellikle yanınızda bulunan insanların bir olaya, nesneye bakışı onu nasıl dönüştürdüğü her zaman rol model olur. Ağaç yaşken eğilir. Sanatta yetenek önemlidir ama yeterli değildir. Babam; yaratıcı bir aşçı olmanın yanı sıra,  kendi kendine tasarımlar yapar,  keman çalardı. Bana da notalara nasıl ritim tutacağımı öğretirdi fakat kendisini erken kaybettim. Annem de şifacı toplumun iyiliğini düşünen bir insandır.  Hala da altıncı hissi, sezgileri açısından bana örnektir. Sanat yönümü babamdan kişisel gelişim konusundaki yönümü de annemden aldığımı düşünüyorum. Mersin’de dünyaya geldim. Görsel Sanatlar Fakültesi ve Resim Ana Sanat Dalında derecelerimle eğitimlerimi tamamladım. Uzun yıllar Tarsus da çalıştım. Eğitmenlik ve Topluma İdeal Bireylerin Yetiştirilmesi amaçlı öğrenci koçluğu programlarının koordinatörlüğünü üstlendim. Anne ve Baba tarafından Kıbrıslıyım. Kıbrıs’ta herkesin bildiği ilk Türkçe gazete olan Söz gazetesini çıkaran Mehmet Remzi Okan büyük amcamdır. Kendisi 19 Mayıs’ta Atatürk Samsun’a çıkacağını zaman haber yaparak, onu destekleyen ilk kişilerden olduğu söylenir.  Amcam o yıllarda “ben bu halkın sözcüsü olacağım” diyerek “Söz” isimli bir gazete çıkarmaya karar veriyor. Tarihsel detayları ayrıca ulaşabilirsiniz. Ancak en hoş detay, Atatürk Cumhuriyetin ilk bütçesi ile Türk alfabesi matbaası sipariş ettiği zaman eline amcamın da faturası geliyor ve o zaman Kıbrıs’tan da böyle bir sipariş gittiğini işitiyor. Böylece iletişimleri gelişiyor. Amcamın Kıbrıs için talep ettiği matbaa diziliminin faturasını Atatürk ödeyerek bu bizim Kıbrıs’a hediyemizdir diyor. Biz tam anlamıyla Atatürkçü bir aileyiz. Vakti zamanında Okan soyadını da ailemize Atatürk uygun görmüştür. Soyadımdan, atalarımdan büyük gurur duyarım. Büyüklerimin;  köklerine bağlılıkları olan, yaşadıkları topluma gönülden katkıları olan insanlar olduklarını düşünüyorum. Tabii daha sonra amcamın kızı Bedia Okan da ilk kadın gazeteci olarak tarihe geçti. Ne büyük mutluluktur ki, Bedia Halamı İzmir Huzur evinde ziyaret edip, onu kendi belgeselini izlemeye götürmek bana nasip olmuştur. Adaya gelmem, Halam ile buluşmam ve onun vefatı, o yıl içinde oldu.  Doksan sekiz yaşında vefat etti. Beni bekledi sanki. Bu bir manevi göçtür, duygusal tamamlanmadır. Hayat anlam arayışında attığım bir adım bütünlenme niyetimdir.”

 

“Sanat eğitimi önemli bir rehberliktir”

“Her bireyin kendini ifade etme yolunu bulması üzerine temellenen bir sanat eğitim tarzı olduğunu söylüyor Luna Tülay… Bu düşüncesini bizim için biraz daha detaylandırıyor.

“Her sabah uyandığınızda size yataktan kalkıp, giyinip, bir şeyleri yapma şevki veren sizin yaşam amacınız nedir sorusunu bulmamız aslında bizim içsel ateşimiz, şevkimizi keşfimiz ile ilgilidir. Nelerden keyif alırsınız, yemek yapmak mı, makyaj yapmak mı, sohbet etmek mi? tüm bunların cevabını bulduğunuzda, kendinizi tanıdığınızda, güven alanınızı oluşturduğunuzda hem kendinizin hem de etrafınızın huzur, neşe alanını oluşturmuş oluyorsunuz. Benim uzun yıllar yaptığım eğitimlerin yanı sıra insanları dinlediğimde anladığım şey şu oldu. Kişi ne yaparken mutlu olduğunu bazen kendisi keşif edemiyor. Bazen kişi nereye nasıl yönleneceğini bilemiyor. Bunu güzel sohbetler, anlatımlarla buluşturup o suyun akacağı kanalın önündeki yolu açtığınız zaman, hatta o su taşmasın diye korumaya alırken daha güzel kanalize edebiliyorsunuz. Gitmesi gereken yere de daha güzel ulaşıyor. Benim insanlara vereceğim en önemli fayda, kendi içlerinde, bir rehber olarak, sanat eğitimi almalarını sağlamaktır diye düşünüyorum. Çünkü sanat eğitimi önemli bir rehberliktir diye düşünüyorum. İnsanın duygusunu dışa vurması, çığlık atacaksa nasıl çığlık atacağını öğretmek, çığlık atmaya teşvik etmek lazım. İçine çok kapanık yaşayan, kendisi sadece resimle ifade eden insanlar vardır. Ben bunları ortaya çıkarmaya çalışıyorum. İnsanlara kendilerini ifade etmenin yolunu göstermeye, onlara kendi iç dünyalarına ayna olmaya çalışıyorum. Her zaman söylediğim bir söz var kişi ancak aynasını bulursa tamamlanır.

Benim ismim Nermin Tülay Okan. Luna ismini ise aldığım şaman eğitmenimin bu ismimi özellikle şifa sanatlarında- kişisel gelişim eğitimlerinde kullanmamı salık vermesi üzerine kullanmaya başladım. Dokuz yıldır kullanıyorum. Artık benimle bütünleşti.”

 “Şiirde kelimelerin anlamı, resimlerimde nesnelerin anlamı değişir”

 2000 yılından bu yana yedi kişisel sergiye imza atan sanatçı Kıbrıs’taki ilk sergisini Göklerden köklere “Seyir Defterim” isimli ile Art Space’de açtı. Sergilerinde, gül ağacı, mavi kurdele, inşaat teli, ağaç yaprağı gibi nesneleri kullanmış olması fark yaratıyor ve renklerle anlam bütünlüğü dikkat çekiyor. Elbette tüm bunların özel bir nedeni olmalı diye düşünüyorum.

“Geçmişten bugüne aslında anlattığım bir nesnenin hayal dünyasına göre şekilleniyor olması. Şiir yazmak gibi biraz bu, nasıl ki kelimelerin anlamı şiirde değişebiliyorsa benim de kullanımıma göre nesnelerin anlamı değişiyor. İlk sergimde artık hayatta olmayan birisine ait bir tıraş bıçağı kullanmıştım. Kullandığım bir tıraş bıçağı bir kelebek gövdesine dönüşmüştü. Ölen birinin yeniden dünyaya dönüşü gibi, pek çok bağdaştırma kurulabilir. Özgürlük olabilir, gökyüzü olabilir. Sizin göğe bakma durağınız olabilir. Bir gül dalında gülün kendi anlamı yanında, bir çiçek de anlaşılabilir, marangozların kullandığı gül ağacı kaplamalarından arta kalanları alarak yaptığım yapraklar, gül kaplama plakaları ve bunlar üzerine yapılan resimlerim de var. Ağacın yaprağını resimlerimde kullanırken bazen bir tanesi gerçek olur bir tanesi boya olur. Bana göre hayat da böyledir, varlık ve yokluk dünyasıdır. Bir diğer resimde kurdele gerçektir. Aslında resimlerimde tutan, tutulan, duygular nesneller hepsi bir arada. Hiçbiri tek başına zaten değil. Bir kıyafeti giydiğimiz zaman bile anlara dair buluşturmalarımız olur. Duygusal bağlar kurarsınız. Ben zaten insanların kullandığı nesneleri onları nasıl dönüştürdüklerini de çok önemserim. Bu güne kadar her biri kendi içinde derin açılımlara sahip yedi kişisel sergi açtım. Ve derinleşen, anlam arayışımı, Anadolu da yaşanmışlıklarımı toplayarak köklerime geldim diyebilirim.”

Luna Tülay’ın sergisine bütünsel olarak baktığımda yüzünü hep doğaya döndüğü duygusuna kapılıyorum.

“Kesinlikle, doğa özümüz aslında. Biz de doğadanız, doğaya döneceğiz. Benim resimlerimde figür yoktur. İlk kez bir figürlü çalışmayı seyir defterim isimi ile tek bir küçük resimde kullandım. Yoksa hep figür olmadan çalıştım. Kalabalığı ve insanlar onların kullandığı onları birleştiren nesnelerle anlatmayı seviyorum. Bir ayak izi ile insanın kendisini anlatıyorum. Bir ayak izinin insanın nasıl iz bıraktığını anlattığını düşünüyorum. Doğrudan bir insanı resmetmektense onun bıraktığı izlerle, imgelerle anlatmayı daha çok seviyorum.”

 “Hayatta tesadüf yoktur denklik vardır”

Öz-ne, Uç-ma, Gelincik Tekerrürleri, Aidiyet, Göğe Bak-ma Durağı, Kelebek Etkisi, Bahar İmgeleri, sanatçının kişisel sergilerinden bazıları. Her biri içinde çok derin anlamlar barındırıyor. 

“Hepsi katman katman evet, mesela öz, özne ve öz ne? Bizim iki yüzümüz var. Hem doğaya, hem köklere, toprağa hem de gökyüzüne bakmamız gerektiğini düşünürüm. O nedenle her yaptığım resim sadece tek bir anlamı ile değil ikinci anlamı ile insanları düşünmeye yönlendirmek isterim. Özneden sonra, Gelincik Tekerrürleri, “uç-ma” geldi. O da “uçmak ”tan türedi. Sanırım ben de resimlerimle şiirler yazılar, metinler yazıyorum. Kelebek etkisi zaten sadece var olduğu her bir dokunuşun insanın kendi varlığının dünyadaki bir şeylere katkısı olabileceğinin yanı sıra bulunduğu ortamlara dair enerjisel etkisini de sergi boyunca da göstermişti. Bu kelebek etkisi sergim tam da Gezi Parkı olaylarının içine denk gelmişti. Bu bile tesadüf değildi aslında. Tüm bunlar bir buluşmadır diye düşünüyorum. Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur, denklik vardır. Denkliklerle bir yerde olmam gerektiğine inanıyorum.”

ARUCAD Üniversitesi bünyesinde yaşam boyu öğrenme merkezinde resim atölyeleri düzenleyen sanatçı, üniversite sayesinde burada biz yetişkinler için çok önemli işlere imza atıyor.

“ARUCAD Üniversitesi bünyesinde resim atölyeleri derslerimi koordine ediyorum. İnsanların yaşam neşelerine üretimlerine, yıllardır bastırdıkları içlerindeki yetenekleri dışarıya vurabilmelerine dair elimden ne gelir diye katılımcıları önce izliyorum bakıyorum, onlarla zaman geçiriyorum. Ardından olabilecekleri en yüksek çalışma grubu ile onları buluşturmaya çalışıyorum. Resim atölyesi kısmında kişiyi nasıl kendi kendi ile buluştururum kısmında araştırmalarımı kendi gözlemlerime dayandırıp hiçbir bakıya uğratmada, kendimce tekniklerimle oradan ilerlemelerini, oradan kendilerine yol bulmalarını sağlıyorum.”