“Eksikliğini fark ettiğim konular üzerine yazıyorum” – Ünver Alibey

“Eksikliğini fark ettiğim konular üzerine yazıyorum”

Kıbrıslı yazar Ünver Alibey Limasol’da başlayan, İstanbul, İtalya, Fransa derken okumakla, yazmakla, üretmekle geçen hayatını bizimle paylaşıyor. Yıllardır çocuklar ve gençler için hikayeler kaleme alan Alibey, son zamanlarda özellikle eko romanları ile daha iyi bir dünyaya çabalarına katkı sağlıyor. Khora Yayınevi’nden çıkan Kafası Karışık Darwin Amca, Bir Doğa Bilmecesi her ne kadar Kıbrıs’ta yayınlanan ilk kitabı olsa da son olmayacağı kesin gibi görünüyor.

Ünver Alibey ile öncelikle çocukluğunu konuşuyoruz edebiyat merakının çocukluktan itibaren geliştiğini düşünüyorum. Hatta bu merak kendisini İngiliz dili eğitimi almaya kadar taşıdı.

“Okumaya, yazmaya olan ilgim çocukluğuma dayanıyor haklısınız. Fazla arkadaşı olmayan çocuklardandım. Şu anda nört denen tiplerden. Kitaplar, resimler, çizgi romanlar, çizgi filmler, bilim kurgu ve casusluk romanlarıyla büyüdüm. İlk başta okuyacağım kitapları annem seçerdi. Onlar haliyle toplumsal içerikli kitaplar olurdu. Daha sonra ben Jules Verne’i keşfettim. Bir yetişkinin böyle kitaplar yazabileceğine inanamadım. Sanırım sekiz, dokuz yaşlarındaydım. Kafamdaki yetişkin kalıplara düşkün, sıkıcı, sürekli azarlayan tiplerdi herhalde… Verne benim için yeni ufuklar açtı. Beni, bugüne kadar yazdığım romanları çok etkiledi. Üniversitede İngilizce eğitimi bölümüne girdim. İngiliz klasiklerini okuyarak, onlardan sınava girme fikri bana çok cazip geldi. Okumaya her zaman meraklıydım. Benim için kusursuz bir bölümdü. Gerçekten de üniversite yıllarım öyle geçti. Hatta Amerikalı yazar Padgett Powell ve eşi Dr. Sydney Wade’ten de ders alma şansı yakaladım. Hala da iletişim halindeyiz. Çok ünlü bir yazar oldu.”

“Öğretmekle ilgili haz on yıldan fazla sürmüyor sanırım”

Uzun yıllar İstanbul’da yaşayan Ünver, daha sonra hayatının eksenine edebiyatı yerleştirmeyi, hayatını edebiyatla kazanmayı tercih etti.

“On yıl kadar İstanbul’da değişik okullarda İngilizce öğretmenliği yaptım. Son dört yılım Bilgi Üniversitesi’nde geçti. Yüksek lisans da yaptım ama kendimi kısır döngüye hapsolmuş hissettim. Sonunda istifa ettim. Elbette bir şeyler öğretmek, karşındaki kişiye bir şeyler katmak çok değerli duygular; yine de bu haz on yıldan fazla sürmüyor sanırım. Böylece editörlük yapmaya başladım. Zaten üniversitede yüksek lisans öğrencilerimin tezlerine bakıyordum. Onlara nasıl yazacaklarını anlatıyordum. Editörlük de buna çok benziyordu. Bu kez tek bir kişinin yazdıklarına bakıyorsunuz, koca bir sınıfın değil… Rahat bir geçiş oldu; bunu çeviriler takip etti.”

Editörlük, çeviri derken yazmaya doğru evirilen süreç başlamış oldu…

“Tam da öyle oldu, editörlük, çeviri derken ben de yazmaya başladım. Şuan on tane kitabım basıldı. Beş kitabım ise yayınlanmak üzere hazır bekliyor.”

“Yazarken kafamda bir çocukla veya gençle konuşuyor gibiyim”

Söz konusu dokuz kitapta ortak detaylar var. Hepsinin bilim kurgu öğeleri içermesi ve gençler için kaleme alınması… Yazarın bilim kurguya olan merakını kendimce çocukluğu ile ilişkilendirirken, okur kitlesi olarak gençleri seçmesini ise mesleği ve geleceğin okurlarını yetiştirme çabasına bağlıyorum.

“Jules Verne elbette yazdıklarımı etkiledi. Onun ardından on üç, on dört yaşlarındayken keşfettiğim Ian Fleming gelir. Eğitimci yönüm de daha çok çocuklara, gençlere yönelik yazmamı sağladı. Yazarken her zaman kafamda bir çocukla veya genç bir yetişkinle konuşuyorum. O şekilde yazıyorum. İlk kitabım öğretmenlik yaptığım yıllarda yazıldı. Onları tanımak, neler okumaktan zevk alabileceklerini anlamak daha sonra yazdığım metinleri de etkiledi. Zorlamadan, keyif alarak okumalarını sağlamaya çalıştım. Derste verirken de öyledir. Öğrenciyi önce biraz zorlar, hemen ardından da daha hafif bir konuyla biraz rahatlatırsınız. Kitaplarımda da ben aynı yöntemi uyguladım. Siz söyleyene kadar gelecek nesiller için okur yetiştirdiğimi düşünmemiştim. Bu çok önemli bir detay aslında…”

“Bilim kurgu en iyi bildiğim, en çok etkilendiğim konular”

Yeni nesiller her ne kadar bilim kurguya, fantastik edebiyata ilgi duyuyor olsa da Türk edebiyatında bu alanda kitap yazan çok da fazla yazar bulunamıyor.  Kendisinin bilim kurgu kitapları da bu anlamda aslında önemli bir ihtiyaca cevap veriyor. Hikayeleri Türkiye’de ve zaman zaman Kıbrıs’ta geçiyor.

“Türk edebiyatı fantastikte zayıf, haklısınız. Ben yirmi yıl evvel Perihan Mağden’nin Haberci Çocuk Cinayetleri isimli kitabını okumuştum ve çok beğenmiştim. Bu kez de nasıl bir Türk yazar bunu yazdı diye şaşırmıştım. En iyi bildiğim, en çok etkilendiğim ve araştırdığım konular; bilim kurgu ve Soğuk Savaş dönemi casus hikayeleri… İstanbul’da geçen hikayeler yazdım. Türk karakterler yarattım. Elbette bu alandaki eksikliği de fark ettim. Hala da yazdıklarım genelde eksikliğini fark ettiğim konularla ilgili oluyor. Son kitabım da öyle.”

“Türkiye’de Darwin artık müfredatta bile yok”

 

Kafası Karışık Darwin Amca, Bir Doğa Bilmecesi, Ünver Alibey’in Khora yayınlarından çıkan son kitabı… Çizimleri de kendisine ait.

“Darwin kitabını on beş yıl önce, öğretmenlik yıllarımda yazdım. Kitabı sadece yazmakla kalmadım. Çizimlerini de kendim yaptım ve metni kafiyeli kısa cümlelere dönüştürerek Darwin’in Evrim teorisini keşfetmesine kadar olan süreci bir maceraya, uzun bir şiire çevirdim. Tabii tüm bunlar zor oldu ama sanırım yaptığım işten o kadar çok sıkılmıştım ki bu alana yöneldim. Darwin’i yazma ihtiyacı hissetim çünkü çocukların Türkiye’de Darwin’i öğrenmek için lise son sınıfa kadar beklediğini fark etti. O süreçte de pek Darwin’i ya da Evrim teorisini öğrenmiyorlar aslında, yüzeysel bilgiler ediniyorlardı. Öğretmenler için de sıkıntılıydı. Tabu gibiydi. Konuyu geçiştirme, üzerinde fazla konuşmama, tartışmama yönünde bir eğilim vardı. Ben zaten biyolojiye çok meraklıydım. Türlerin kökeni benim başucu kitabımdır. Hatta orijinalini de okudum. Ve bazı biyoloji öğretmenleriyle Evrim konusunu konuşmaya kalktığımda aslında öğretmenlerin de tam olarak konuya hakim olmadığını, biraz da bu nedenle konuyu tartışmaktan imtina ettiklerini fark ettim. Bu kitabı çocuklar içinmiş gibi basit, neşeli, komik, biraz da bir gizemi çözer gibi yazdım ama sadece onlar için değil. Herkes için yazdım. Kitabı okuyunca çok da zor olmadığını anlıyorsunuz. Bir seleksiyon var, doğa milyonlarca yıldır bu düzenle sürüyor, diyorsunuz. Bu kitabı yazım, derken öğretmenlikten yayın dünyasına geçiş yaptım ama bir türli Darwin Amca’yı yayınlatamadım. İstanbul’da ilgilenen yayınevleri oldu ama pek bir şey çıkmadı, sonuç alınamadı. Hatta bu kitabı unuttum bile. Adaya döndükten sonra aklımda başka bir proje vardı. Bunun için de tesadüfen Khora Yayınevine ulaştım. Fakat aklımdaki proje olmadı. Khora’nın gönüllü editörlerinden Nazen Şansal ile konuşurken aklıma bu kitap geldi. Kendisiyle dosyayı paylaştım. İlgi gösterdi. Hemen üzerinde çalışmaya başladık. Yıllardır ben İstanbul’da çocuk ve yetişkinler için kitaplar yazıyorum. Fakat Türkiye’de her şeye editörler karar verirken Khora’da kitabın hazırlanma sürecinde birkaç çocuk ve genç okura danışıldı. Bu da benim ayrıca keyif aldığım bir süreç oldu. Onların talepleri doğrultusunda düzeltmeler yaptık.”

“Eko romanlar dünyada çok rağbet görüyor”

Dünyada eko roman çok rağbet görürken, Türk yayıncıların bundan haberi dahi olmadığından yakınıyor Ünver Alibey. Kendisi de eko romanlarını yabancı dillere çevirerek yayınlatıyor.

“Dünyada çocuklar, gençler için yazılan eko romanlar çok rağbet görüyor. Hatta Frankfurt kitap fuarında bunun için ayrı bir bölüm de var. Fakat ben eko romanlarımdan biri İstanbul’daki yayınevine gönderdiğimde tuhaf bir cevap aldım. Siz bunu ders kitapları yayınlayan basım evlerine gönderin gibi… Adında ‘eko’ var ya, bu kesin ekolojiyle ilgili ders kitabıdır, diye düşünmüş. Oysa eko roman ve öykü, yaşadığımız çevre sorunlarının da kitaplara yansımasıdır; yazarken, hikaye oluştururken, bu tür sorunlar yokmuş gibi yapmıyorsunuz. Karakterleriniz de markete giderken kendi çantasını götürüyor, ya da plastik şişe kullanmamaya çalışıyor mesela. Her yazdığınızla dünyayı kurtarmıyorsunuz yani… Benim o büyük yayınevinin genel yayın yönetmeninden aldığım yanıta ve tavrına çok canım sıkıldı. Bu yüzden geçen yıl İngilizce yazmaya başladım. Bu yeni hikayelerimi İtalyan bir yayınevine gönderdim. Çok beğendiler. Çizimli olarak İtalyanca yayınlandı. Aynı yayın evinin açtığı bir yarışmaya daha önce yazdığım bilim kurgu romanlarından iki tanesini İngilizce’ye çevirip gönderdim. Birinci geldi. Basılma hakkı kazandı. Daha sonra daha başka kitaplarımı da talep ettiler. Şimdi Darwin İtalyanca’ya çevriliyor. Serseri Mayın isimli gençlik romanımın da haklarını satın aldılar. Şimdi Fransa ile iletişim kurmaya çalışıyorum. Yunanca olarak yayınlanmayı da çok arzu ediyorum.”

“Çocuklar ve genç yetişkinler için yazmak istiyorum”

 

Bu kadar fazla çocuk ve gençlere yönelik kitaplar yazdıktan sonra Ünver Alibey’e yetişkinlere yönelik kitaplar yazma fikri de var mı diye sormadan edemiyorum.

“Ben ısrarla çocuklar ve genç yetişkinler için yazmak istiyorum. Benim yazdığım maceraları okurken okurlar bir şeyler öğrensin, yazdıklarımın öğretici misyonu sürsün isterim. Işık Prensi ismini verdiğim romanımı mesela bir uzaylı ile İstanbul’daki bir genç kızın aşkını anlatmaktan öte, liseli gençlere üniversite okumanın heyecanlarını aşılamak için yazdım. Uzaylı ile aşk macerası aslında sadece bir metafordur. Bu alanı seviyorum. Bu alanda çalışmaya devam etmek istiyorum. Yetişkinlere yönelik mizahi bir roman da yazdım aslında, yayınlandı da, ama sürdürmeyi düşünmüyorum. Benim alanım çocuklar ve genç yetişkinler…”

Son olarak adaya dönüş yapma kararını da konuşuyoruz…

“Hayatım uzun süre yurt dışında geçti. İtalya, Fransa ve İstanbul’da yaşadım. Ancak Gezi olayları İstanbul’daki hayatımı çok etkiledi. Ben Cihangir’de yaşıyordum. O zamandan sonra ben, arkadaşlarım, hepimiz bir yerlere dağıldık. Sonunda da Kıbrıs’a dönmeye karar verdim. İnternet olduğu sürece her yerde çalışabileceğim bir işim vardı. Zaten daha sonra salgın başladı. Hepimiz evlere kapandık.”