“Sanat barışa katkı anlamında kritik öneme sahip” TEREZA MARKIDOU

Tereza Markidou bir eğitimci… Meslektaşlarından farkı ve yollarımızın kesişmesinin nedeniyse 6-11 yaş arasındaki çocukları sanatla eğitmeye yönelik uzmanlığı. Teresa geçmişe nazaran barışın yeni nesillere aktarılmasında çok önemli yollar kat edildiği düşüncesinde. Ara Bölgede gerçekleşen ve Kıbrıs Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığı’nın katkı koyduğu “Güvercinler” isimle proje de sözlerine iyi bir örnek teşkil etmekte. Adanın kuzey ve güneyinden binlerce öğrenci barışa ses vermek için bu projede yer aldı. Elbette sadece çocuklar değil, biz yetişkinler de orada, Güvercinlerin hikayesine kulak verdik.

“Uzmanlık alanım sanatla eğitim”

Öncelikle Tereza Markidou’yu yakından tanımak istedim. Bu güne kadar pek çok farklı projede yer alan Tereza, sivil toplumun projeler hayata geçirme bağlamında önemli bir misyonu olduğunu hatırlatıyor.

“Şuanda ilkokul öğretmenliği yapıyorum, uzmanlık alanımsa sanat eğitimi. Yüksek lisansımı ve doktoramı yurt dışında yaptım. Eğitimlerimi ilkokul çocuklarını sanatla eğitmek üzerine tamamladım. 2012 yılında Kıbrıs’a döndüğümden bu yana çocuklar ve onların farklılıkları üzerinde çalışmayı tercih ediyorum. Farklılıkla anlatmaya çalıştığım özünde çok kültürlülük ve buna bağlı  çok kültürlü sanat eğitimi. 2014 ve 2015 yıllarında tam da bu nedenle iki toplumlu projeler üzerinde çalışmaya başladım. Bunun yanında sivil toplum kuruluşu, Kıbrıs’ta sanat üzerinden eğitim veren CySEA’nın (The Cyprus Society for Education through Arts) yönetim kurulunda çalışmaya başladım. Böylece pek çok proje hayata geçirdik. Sanatçıları sınıflara çağırarak öğretmenlerle birlikte öğrenciler için farklı projeler gerçekleştirmelerini sağladık. Bunun yanında bizim sanatçılarımız ve eğitimcilerimiz tarafından geliştirilen pek çok projelerde de çalıştım.”

“Güvercinler Projesi sanatsal enstalasyonu ile barışı desteklemekti”

Güvercinler projesi adından da anlaşılacağı üzere özgürlüğü ve barışı çağrıştıran bir proje. Hedef özellikle çocuklara barışı anlatmak ve bunu yaparken de sanattan faydalanmak, onlara küçük yaştan insanları ve birlikte yaşamayı sevdirmek.         

“Her ne kadar daha önce iki toplumlu projelerde çalışsam da ilk kez Dayanışma Evi’nin çatısı altında bir proje için çalışıyorum. Güvercinler ismini verdiğimiz bu projeyi de CySEA’nın yönetim kurulu üyeleri olarak düşündük. Üyelerimizden biri geçen yıl mültecilerle çalışmalar yapmıştı. Bu anlamda siyasi diyebileceğimiz konularda tecrübeliydi. Adadaki politik durumla ilgili bize basit ama etkili olabilecek Güvercinler projesiyle geldi. Proje en genel anlamda bir sanatsal enstalasyonu ile barışı desteklemek olarak açıklanabilir. Hedefimiz okullarda çocuklara Japonya ‘nın geleneksel kağıt katlama sanatı olan Origami yöntemini kullanarak güvercinler yapmalarını sağlamaktı. Bu güvercinlerin yapılmasından sonra ise düzenlenecek bir etkinlikle güvercinlerin büyük bir figür içerisine yerleştirmelerini planladık. Tabii bu çok kolay olmadı çünkü origami sanatı bizde ve bizim okullarımızda eğitimi verilen bir sanat değildi. Dolayısıyla bu durum bizim her yaştan öğrenciye ulaşmamızı zorlaştırdı. Ancak yine de bunu gerçekleştirmek imkansız değil güzel bir fikrimiz var diyerek,  sadece öğrencilerle kalmayıp yetişkinleri, anne babaları da yanımıza alarak bu  projeye başladık.”

“KTÖS ve KTOEÖS sayesinde kuzeyden yüzlerce güvercin elimize ulaştı”

Özellikle iki toplumlu projeler için Dayanışma Evi, gerek konumu gerekse de ev sahipliği bakımından ideal bir mekan olarak her zaman karşımıza çıkıyor. Tereza ve ekibi için de böyle oldu ve proje ikinci aşamaya ulaştı. Güvercinler Dayanışma Evinde düzenlenen etkinlikle doğru bir yere kondu. Artık kanatlanıp mesajı iki tarafa da vermeliler dediğimde Teresa gülüyor.      

“İlk başta projeyi Ledra Caddesi’nde yapmayı düşündük. Ancak daha sonra siyasi bakımından, ara bölgede olmasının çok daha anlamlı olacağına karar verdik. Her iki toplumdan pek çok kişiyle görüşerek etkinliğimize destek istedik. Sadece çocukların değil yetişkinlerin de bizimle origami yaparak etkinliğimize destek vermelerini sağladık. Yaklaşık bir buçuk ay önceden Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle okullarda duyurular yaptık. Bunun yanında pek çok sivil toplum kuruluşundan da destek gördük. Ayrıca Tarihi Diyalog ve Araştırma Derneği’nin yardımlarıyla kuzeyden KTÖS ve KTOEÖS ile iletişime geçtik. Onlara da etkinliğimiz ile ilgili bilgi verdik. Aslında biz yüzlerce güvercin toplayabiliriz diye düşünürken bu sayı binlerce oldu. Sonuçta okullardaki çocuklardan üç bin beş yüzü aşkın güvercin topladık. Çok geniş katılımlı bir proje oldu. Yüzlerce güvercin de güneydeki okullardan elimize ulaştı. Ayrıca etkinlik gününde, sembolik olarak da yetişkin ve çocuklarla  birlikte yeniden güvercinler yapıp, çizdiğimiz büyük bir güvercin figürü içerisine tümünü yerleştirdik. İsteyen gelip buraya kendi güvercinini yerleştirdi. Bu çalışmamızı çok daha anlamlı kıldı. Aslında biz etkinliğimize iki lideri de davet ettik ancak sanırım son günlerde artan politik konular nedeniyle katılmadılar. Bilemiyorum tabii, belki de vakitleri yoktu. Ama biz projemizi hayata geçirmeyi başardık. Önemli olan buydu.”

Güvercin figürünün simgelediği anlam bakımından etkinlikle her ne kadar iki topuma verilmek istenen mesaj çok açık olsa da bunu Teresa’dan da dinlemek istiyorum.

“Burada öne çıkan esas mesajımız tabii ki barış. Ancak bunun yanında sanat sayesinde bu proje içerisinde daha başka anlamları da barındırıyor. Bunlardan biri hepimizin bir araya gelerek barış mesajı verebilmesiydi. İnsanlar her ne kadar bireysel olarak barışı savunuyor olsa da esas olan bunu toplumsal boyuta taşıyabilmek. Biz binlerce kağıttan güvercin yaparak, bu güvercinleri buraya yerleştirerek, barış için işbirliği yapmaya, birlikte çalışmaya hazır olduğumuzu, barışa acil olarak tüm Kıbrıslılar olarak ihtiyaç duyduğumuzu dile getirdik. Bunun yanında tamamlanan bu sanatsal çalışmayı videoya da alarak barış mesajımızı sadece adaya değil, dünyaya da duyuracağız. Böylece evrensel olarak bu çağda dünyanın barışa ne kadar ihtiyaç duyduğunu da hatırlatmış olacağız. Tabii projemizin bir diğer sembolik anlamı da kullandığımız Origami tekniği ile yaptığımız güvercinlerimizde saklı. Biz ara bölgeye yerleştirdiğimiz bu güvercinlerle aslında barış mesajımızı evrene uçuruyoruz. Bunun yanında origami tekniği ile yapılan bu güvercinlerin de ayrıca özel bir anlamı da var.”

“Japonlar bin tane kuş yapınca sağlıklı ve mutlu yaşanacağına inanıyor”

Burada hemen sohbetimizi bölerek Teresa’dan Origami tekniğiyle güvercin figürlerinin içinde barındırdığını anlamı açıklamasını da istiyorum. Böylece Japonya’ya dair hazin ama unutulmaz bir hikaye öğreniyorum.

“Hiraoşima’nın bombalanmasının ardından biliyorsunuz Japonya’da pek çok çocuk hastalandı. Kansere yakalandı. Bunlardan biri de Sadako Sasaki isimli on bir yaşındaki kız çocuğuydu. II. Dünya Savaşı sırasında Hiroşima’ya atılan nükleer bomba nedeniyle Lösemi hastalığına yakalanan küçük kız, iyileşme umuduyla kuşlar yapmaya başladı. Çünkü Japonlar Origami ile bin tane kuş yapanların sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşayacağına inanıyordu. Ancak Sadako  kuşlarını tamamlamadan hayata veda etti. Hiroşima’nın yıl dönümünde Japonya’ya ve dünyanın farklı ülkelerinden çocuklar evrensel barış adına kuşlar yapıp, Sadako’nun Hiroşima’da bulunan anıtına bu kuşları gönderirler. Bu hikayeyi öğrendikten sonra projemiz daha da bir anlam kazandı. Bu hikaye orta okul ders kitaplarımızda anlatılıyor. Bazı çocuklar kuşları yapmaya başlayınca bunu da hatırladılar. Onlar için de çok anlamlı oldu.”

Projeye gösterilen ilgiden memnuniyet duyduğunu söyleyen Teresa, özellikle yeni nesilleri böyle bir proje ile buluşturmanın önemine değiniyor. Elbette ona katılmamak mümkün değil…

“İnsanların bir arada ve mutlu yaşayabilmesi için bir anlaşmaya ihtiyaç duyduğumuz çok açık. Bu çözüme ulaşmak için de bizler çalışmaya devam ediyoruz. Projemiz çok ilgi gördü. Hiçbir engelle karşılaşmadık. Herkes bize çok yardımcı oldu. Özellikle genç ve çocukları bu proje etrafında toplamak çok daha anlamlıydı. İki toplum arasında bir köprü kurmak için değerli bir fırsattı. Eğitim ve Kültür bakanımızın da bu konuda bize verdiği olumlu destek önemliydi. Bizi yüreklendirdi. Bize bu proje için pek çok kapı açtı. Ben daha önce pek çok projede yer aldım ancak ilk kez bu denli derin ve güzel duygular hissettiğimi düşünüyorum. İnanıyorum ki katılımcılar için de öyle olmuştur.”

Barışa katkı anlamında sanatın önemini de konuşurken özellikle çocuk ve gençlere barışı anlatmak için bunun ne denli önem teşkil ettiğini fark ediyorum.

“Sanat barışa katkı anlamında kritik öneme sahip. Alternatif bir iletişim yöntemi olarak karşımıza çıkıyor. Dil sorunu olmadan her iki toplumdan ve farklı kişilik özelliklerine sahip bireyleri bir araya getirebiliyor. Sanat dengeli şekilde kullanıldığı taktirde bence insanların iletişim kurmasında çok güçlü bir yöntem. Düşünsenize kelime, lisan ya da diğer farklılıklar olmadan birlikte bir şeyler yapıyoruz. Üstelik de bu sayede gençlerin işbirliği içinde olmasını sağlıyoruz. Gözlemlediğim kadarıyla aslında ilkokuldaki çocuklar neden bunu yaptığımızı, ve barışın ne olduğuna tam olarak anlam veremedi. Ama bu noktada bizler onlarla konuşarak, bunu anlatarak onların bu konuda düşünmelerine, verdiğimiz mesajları almalarına olanak sağladık. Sanırım bu fikri onlara aşılamak için bu şekilde, sanatsal çalışmalara ihtiyacımız var. Küçük çocuklar konuşarak sorularına cevap bularak kendilerini güvende hissederler. Bu açıdan barışı anlatmak için her alternatifi kullanmamız ve tüm sorularına cevap bulmamız gerektiğini düşünüyorum.”