“Mağusa; Uzun ve Süregelen Krallığın Tarihi” – PETROS FIAKKAS

“Mağusa; Uzun ve Süregelen Krallığın Tarihi”

Hayatımda gittiğim en kalabalık fotoğraf sergisi açılışı Petros Fiakkas’a ait… Mağusa: Uzun ve Bitmeyen Krallığın Tarihi ismini verdiği serginin açılışında izdiham vardı. İnsanlar Petros’un gözünden Mağusa’yı görmek için adeta salona akın etmişti. Ziyaretçiler Mağusa’nın ne denli büyüleyici bir şehir olduğunu onun fotoğraflarında görürken, kendisi de on yaşında terk ettiği şehrini fotoğraflarında yeniden yaşıyordu. Bir anlamda kaybettiği yıllara fotoğraflarıyla meydan okuyordu. Sonbaharda aynı sergiyi Mağusa’da açmaya hazırlanan Petros hem hayatını, hem de fotoğraflarını bizimle paylaştı…

Petros Fıakkas’ı biraz daha yakından tanımak istiyorum. Fotoğrafçılığı sadece bir hobi olarak yaptığını söyleyerek, çalışma alanı ve eğitim geçmişi hakkında bilgi veriyor.

“Eğitimim fotoğrafla ilgili değil. Mühendislik okudum. Deniz teknolojisi mühendisliği eğitimi aldım.  Gemi ve deniz taşıtlarının projelerinin hazırlanması, denizde petrol, doğal gaz ve deniz ürünlerinin aranması, üretilmesi ve deniz kirliliğin önlenmesini içeren bir programdır. Lefkoşa’da bulunan İleri teknoloji Enstitüsü’nde bu eğitimi aldım. Bu devlete ait tek teknik eğitim okulu. Bu düzeyde başka bir eğitim kurumumuz yok. Elbette üniversiteler var ama bu enstitü daha farklı bir eğitimi içeriyor. Ancak şuanda satış ve pazarlama alanında çalışıyorum. Eğitimim farklı, yaptığım iş farklı ve hobim de tüm bunlardan farklı.”

“Çok önemli bir tarihi yaşadığımız bu topraklarda barındırıyoruz”

Her ne kadar Petros fotoğrafçılığı hobi olarak yaptığını, profesyonel bir fotoğrafçı olmadığını söylese de çektiği resimlere baktığımızda buna inanmak oldukça güç. Hayatını belki fotoğrafçılıkla kazanmıyor ama bu profesyonel fotoğrafçı olduğu gerçeğini değiştirmiyor…

“Fotoğraf her zaman benim ilgilendiğim bir şey olmuştur. Küçük bir çocukken bile baktığım şeyleri bir çerçeve içindeymişçesine hayal ettiğimi hatırlıyorum. Her zaman her şeyin güzel yanını görmeye çalışırım. Özellikle çevredeki detaylar, tarihi anıtsal yapılar benim için çok kıymetlidir. Özelikle de Kıbrıs’ın tarihi binalarına, heykellerine ve anıtlarına özel ilgim var. Çünkü adamızın farklı bir tarihi olduğunu, bu tarihi de ancak bu yapılarla öğrenebildiğimizi düşünüyorum. Adanın bir ucundan Trodos dağından Apostolos Andreas  Manastırına kadar, öte yandan Larnaka’dan Limasol’a, Lefkoşa’ya  kadar çok önemli bir tarihi yaşadığımız bu topraklarda barındırıyoruz.”

“Çektiğim binlerce fotoğraf bile şehrin güzelliğini anlatmama yetmiyor”

Petros’la beni buluşturan geçtiğim ay Lefkoşa’nın güneyinde Mağusa Kapısı yakınında açtığı fotoğraf sergisi… Tamamen Mağusa ve çevresinin  fotoğraflarından oluşan bu sergi insanı çok etkiliyor. Adada onca şehir varken, neden Mağusa bu denli kıymetli, kendisi anlatıyor.

“Az önce bu adanın başından sonuna dek ne denli önemli tarihi yapıları ve geçmişi içinde barındırdığından bahsettim ama bunların arasında bence en önemli şehir Mağusa. Şunu söylemeliyim ki benim fotoğrafa olan ilgimin gelişmesi de Mağusa’yı ziyaret etme olanağı bulmam, karşılıklı geçişlerin başlamasıyla oldu. Yeniden Mağusa’ya ve özellikle de Suriçi’ne gelme şanı bulduğumda bunun bir mucize olduğunu düşündüm. Ben de Mağusa’da doğdum. Tabii bizim evimiz Suriçi’nin dışında ama çok yakınındaydı. Evimizin balkonundan, Aziz Nikolas Katedralini, minareleri, Aziz Peter ve Paul Kilisesini ve daha pek çok tarihi yapıyı gördüğümü hatırlıyorum. Her zaman duvarların ardında, içeride ne var acaba diye de merak ettiğimi hala hatırlıyorum. O zamanlar on yaşındaydım ve hep kendime bu soruyu sorardım. Ben Mağusa’da doğdum, bu şehirde büyüdüm. Ama bu şehrin içinde bir başka şehir daha vardı ki ben orayı pek bilmezdim. Bana göre Mağusa’nın Suriçi, tarihi yapıları aslında şehrin kalbidir. İşte daha önce de dediğim gibi her zaman bu duvarların ardında ne var diye düşünürdüm. Şimdi buraya gelme, fotoğraf çekme şansım var ve elbette bunlar yanında bu güzellikleri adanın tamamıyla paylaşma şansına da sahibim. Ben de bu nedenle Mağusa’yı fotoğraflıyorum. Binlerce fotoğraf çektim ancak bu binlerce fotoğraf bile şehrin güzelliğini anlatmama yetmiyor.”

Mağusa’yı ilk ziyaretinin ardından fotoğrafçılığa başlayan Petros’un düzenli bir kursa gitmek yerine workshoplara katılmayı tercih ettiğini anlatıyor. Büyük fotoğraf gruplarına dahil olduktan sonra sürekli fotoğraf çektiğini söyleyerek, Mağusa projesinden önce gerçekleştirdiği projeleri şöyle ifade ediyor.

“Mağusa sergimden önce pek çok yarışmaya katıldım. Farklı yerlerde fotoğraflarım sergileme için uygun göründü. Ancak bu projelerin hiçbirinde yalız değildi. Yalnız olarak Mağusa’ya dair sergi açma fikri de geçtiğimiz yıl Selanik’de katıldığım Kıbrıs’la ilgili bir çalışmada aklıma geldi. Orada yaklaşık otuz zaten Mağusa fotoğrafım sergilendi. Bu fotoğrafla Salamis ve Suriçinde çektiğim fotoğraflardı. Daha sonra da Atina’dan çok daha büyük bir sergi için teklif aldım. Orada da yine Mağusa ile ilgili yüzü aşkın fotoğrafım sergilendi. Serginin adı da Mağusa, Mağusa;Uzun ve Süregelen Krallığın Tarihi… Böylece bu projelerin ardından ben de Mağusa fotoğraflarımdan oluşan aynı isimli bir sergiyi Kıbrıs’ta açmaya karar verdim. Her iki sergimde de Kıbrıslı arkeolog Anna Marangou Mağusa’yı anlatan çok güzel sunumlar yaptı, bana çok destek oldu. ”

“Fotoğrafçıyım diyebilmek için

fotoğraflarımı paylaşmam gerektiğine inandım”

 

Biraz da serginin içeriğinden konuşuyoruz, sadece Mağusa Suriçi’nde değil, şehrin çevresinde, Salamis ve Maraş’ta çekilen bu fotoğraflar insanı adeta büyülüyor. Sanırım Petros’da fotoğraflarıyla benzer bir mesaj vermek istiyor…

“Sergide sizin de gördüğünüz fotoğrafların %85 aslında sergilenmek üzere değil de benim ilgim sonucu çekilen fotoğraflardı. Mağusa’yı ziyarete geldiğimde yaptığım gezilerim, şehirde ve şehrin çevresinde yıllardır çektiğim fotoğraflardı. Bu fotoğraflarımla herkese ‘şehrimin güzelliklerine bakın’ demek istedim. Hiçbir zaman çektiğim fotoğrafları kendime saklamayı düşünmedim. Fotoğrafçıyım diyebilmem için fotoğraflarımı paylaşmam gerektiğine inandım. Böylece Lefkoşa’daki sergim sayesinde on gün boyunca inanılmaz deneyimler yaşadım. Hem Kıbrıslı Rumlar hem de Türkler sergiye ilgi gösterdi. Fotoğraflara bakıp hep birlikte konuştuk, yorumlar yaptık. Ben sergi ile adanın tamamında Mağusa’ya aşinalık yarattım. Sergimi görmek için insanlar Girne’den, Baf’tan geldiler. Elbette 1974’den önce Mağusa ve Maraş’da yaşayan insanlar da sergimi doldurdu. Duygusal anlar yaşandı, anılar canlandı. Tabii bunun yanında 1974’ten sonra doğan genç nesiller de Mağusa’yı tanıdı. Mağusa’yı, Salamis’i, Maraş’ı tanıdı neden Mağusa’ya krallık dediğimizi anladı. Çünkü gerçekten Mağusa bir krallık. Ortaçağ’da Venedikliler, Osmanlılar ve İngiliz zamanında, tüm zamanlarda da böyleydi.”

“Şehirlerimizi yıktık, bunu neden yaptığımızın cevabını da bulamadık”

Barışa inanan, birleşik bir Kıbrıs’ta yaşamak istediğini söyleyen Petros, mesajını fotoğraflarıyla vermeye, bu hayalini fotoğraflarıyla paylaşmaya çalışıyor.

“Ben 1964 yılının Ocak ayında dünyaya geldim. Evimizin dışında çatışmalar yaşanıyordu. Annem böyle bir ortamda beni dünyaya getirdi. Ben büyürken yaşanan tüm bu acıların nedenini anlamaya çalıştım. Zaman zaman Güney’de bulunan Türk köylerini de ziyaret eder albüm şeklinde sosyal medyada paylaşırım. Bir seferinde Baf’ta bulunan Türk köylerinden Vretça’da çektiğim fotoğrafımın altına bir Kıbrıslı bir Türk ‘tarihimizin başlangıcı’ diye bir yorum yazmdı. Bu yorum beni çok etkiledi. Şehirlerimizi, tarihimizi yıktık ama bunu neden yaptığımızın cevabını bulamadık. Ben bir politikacı değilim, politik gücüm de yok. Ama istediğim tek şey birleşik bir Kıbrıs’ta yaşamak. Geçmişten ders alıp tüm bu güzellikleri, bu tarihi birlikte yaşamak, paylaşmak… Bundan sonra da fotoğraf çekmeye, şehrimin güzelliklerini, adanın güzelliklerini, tarihini göstermeye devam edeceğim.”

“Hadi birlikte olalım, birleşik bir Kıbrıs’ta yaşayalım”

Fotoğraf çekerken, özellikle mimarı anlamda iki toplumun birbirine ne denli benzediğini sıklıkla hissettiğini söyleyen Petros, sözlerini duygusal bir şekilde tamamlıyor…

“Fotoğraflarımda detaylara çok önem veriyorum. İşte bu detaylar da aslında bana, özellikle mimarı anlamda, ne denli benzer olduğumuzu gösteriyor. Elbette bu adada atalarımız yüzyıllarca birlikte yaşadı. Benzerliklerimiz kaçınılmaz. Bunu da aslında her yerde, görmek mümkün… Ben de, tam da bu nedenden dolayı, hadi birlikte olalım, birleşik bir Kıbrıs’ta yaşayalım diyorum. Hala hayattayken bunu başaralım. Tüm dünyayla, Avrupa’yla, güzelliklerimizi birlikte paylaşalım.”

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir