“Ben azınlık yazarıyım” STELLA ACİMAN

Yazar Stella Aciman kendini azınlık yazarı olarak tanımlıyor. Toplum tarafından dışlanan, ötelenen insanların hikayelerini sade bir dil, gerçekçi duygularla romanlarına taşıyor. Tüm çabası dilimiz, dinimiz veya cinsel tercihlerimiz farklı olsa da birbirimizden farklı olmadığımızı anlatmak, mümkün oldukça empati yaratmak. 2003 yılından bu yana Kıbrıs’ta yaşamını sürdüren yazar hayatına dair detayları, yeni çalışmalarını, yakın dostu Duygu Asena’ya dair anılarını bizimle paylaşıyor.

         “Ben gerçek İstanbul’da büyüdüm”

Yahudi bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğan Stella Acıman, gerçek bir İstanbullu. O yılları yaşadıklarını, İstanbul olduğu zamanları bizimle paylaşıyor. Sohbetimiz böylece başlıyor.

“Baba tarafım Sefarad Yahudilerinden beş yüz yıl evvel İstanbul’a İspanya’dan, Portekiz’den kaçan ailelerden. Annem tarafım ise Rusya’dan. Bolşevikler döneminde Polonya’ya gidip orada yaşayıp, 1920’li yıllarda İstanbul’a göçenlerdendir. Gerçek bir İstanbulluyum. Çocukluğum Beyoğlu’nda geçti. Yeşilköy’de yazlığımız vardı. Orada da yaşadım. Bu semtler tamamen azınlıkların yaşadığı yerlerdi. İstanbul’da gayri Müslim zaten çoktu. Biz böyle Müslüman, Rus, İtalyan, Ermeni, Yahudi, Rum hep bir arada yaşardık. Ben böyle bir İstanbul’da büyüdüm, gerçek İstanbul’da büyüdüm. Kimse bizi yabacı görmezdi. Kimse sormazdı. Bu doğaldı. Ne zaman ki azınlıklar göçmeye başladı,  malum olaylar yaşandı, iyice azaldık. Onsan sonra da sıkıntılar yaşamaya başladık. Sonra da bu kültür tamamen yok oldu.”

Yazmaya ilk gençlik yıllarında röportajlar yaparak başladığını söyleyen Acıman, o günlere sohbetimizle yeniden dönüyor. Anlatırken gözleri dalıyor. 

“On dört yaşımda Yeşilköy’de birkaç arkadaş başımızda bir büyükle yerel gazete çıkarmaya başladık. İlk orada başladım. Müziğe çok ilgiliydim. Müzik röportajları yapmaya başladım. Yeşilköy’de bir gramofon fabrikası vardı. Orada plak ve plak kaydı yapılırdı. Ben de her hafta oraya gider kim gelirse plak için haber yaparım. Olursa röportaj yapardım. Yazı serüvenim böyle başladı. Yıllar sonra ise Nokta dergisinde yazmaya başladım. O zamanlar çok popüler bir dergiydi. İlk röportajımı da orada Esmeray’la yapmıştım. Bu süreçte pek çok ünlü ile tanıştım. Ajda, Nilüfer, Gönül Yazar, Metin Akpınar hepsiyle röportajlar yaptım. Çok renkli, güzel günlerdi ”

“Duygu Asena çok naif bir kadındı”

Stella Aciman daha önce yaptığı bir röportajda Duygu Asena’dan bahsetmiş, birlikte çalıştıklarını, dost olduklarını anlatmıştı. Benim de çok sevdiğim yazarlar biri olan, neredeyse çocukluğumda okumaya başladığım Duygu Asena’dan konuşmadan geçemiyorum.         

“Kadının Adı Yok kitabının çıktığı dönemlerde Duygu Asena’yı tesadüfen tanıdım. O yıllarda Kadınca dergisini çıkarıyordu. Röportajlarımı okumuştu.  Onlara için de röportaj yapmamı istedi. Böylece çok sık görüşmeye başladık. Çok naif bir kadındı. Yazar olarak birçok kadının hayatında yeri olmuştur. Benim hayatımda ise kişiliğiyle de yeri büyüktür. O zaman içinde hangi dergiye geçtiyse, hangi dergiyi çıkardıysa, ben de onunla çalışmaya devam ettim. Roman yazmamı bana ilk öneren de odur. Bir gün bana çok biriktirdiğimi, artık bir roman yazmam gerektiğini söyledi. Bella romanıma öyle başladım. Ben hep arkandayım dedi. Hatta ilk sayfalarını okudu ve sen edebiyatçı mı olacaksın bu saatten sonra diyerek, daha sade yazmam konusunda öneride bulundu. Bella romanımı tamamlamam için çok düzeltme yaptı. Yardımcı oldu. Tabii daha sonra hastalandı, kansere yakalandı. Çok üzücü günlerdi. Hayatımda çok önemli, farklı bir yeri vardır.”

“Bella’dan sonra eşcinsel edebiyatı oluştu”

Yazarın ilk romanı Bella tüm romanları arasında okuyucuların en çok ilgi gösterdiği roman… Bunun nedenini de konuşuyoruz. Eşcinselliği anlatan bu roman belki de Türkiye’de ilk olduğu için bu denli ilgi gördü, görmeye de devam ediyor.  

“Çok cesur davrandım. Demiştim zaten öyle bir kitap yazacağım ki bu kitap çok ses getirecek. Öyle de bir kitap oldu. 2000’li yılların başındaydık ama hala birtakım şeyler Türkiye’de tabuydu. Bunun yanında tam bir kadın kitabıydı. Bir kadının neler yaşayabileceğini, neler hissedebileceğini, bir evlilik geçirip sonra bir kadınla da beraber olabileceğini anlatıyordu. Sanırım tüm bu nedenlerle çok ilgi gördü. Bu kitaptan sonra Türkiye’de bir eşcinsel edebiyatı oluşacak dedi. Gerçekten de öyle oldu. Benden sonra Duygu’nun da böyle bir romanı çıktı. Sonra da zaten aramızdan ayrıldı. Yıllar sonra Ayşe Kulin’de bu konuya eğildi. Böyle bir edebiyat oluştu. Bu tabu kırıldı. Bir vesile oldu. Ben Allah’a çok inanıyorum. O bir şeyleri yaratmışsa mutlaka bir sebebi vardır. Bunu sorgulayamayız. Yok sayamayız. Bu ailemizden biri de olabilir o nedenle bu kadar ötelememek, korkmamak gerekiyor.”

Sohbetimizin sebebi Kırlangıçların Ömrü kitabı… Aciman’nın 2003 yılında yayınlanan bu romanı şimdi yeni baskısıyla raflarda… Özünde çağın hastalığı olarak nitelendirilen kişilik bozukluğunu anlatan bu roman, bir çırpıda okunuyor ama üzerine çokça düşünmeyi de beraberinde getiriyor.  

“Psikolojiye merakım var. İnsanların iç dünyalarını görmeye, anlamaya, anlatmaya çalışıyorum. Bu kitabı Bella’dan sonra, 2003 yılında yazdım. Bir arkadaşıma yaşadığımız yüzyılın rahatsızlığını olan, border line, sınırda kişilik hastalığını teşhisi konmuştu, kitap da onu anlatıyor.  Her beş kişiden üçünde bu rahatsızlık görülüyor. Teşhisi çok zor, çok bilinmeyen, sıklıkla görülen bir hastalık… Tabii bu kitabı yazarken de bir psikoloğa danışarak kaleme aldım. Çok ilgi gördü. Baskısı tükendi. Yeniden bu yıl yayınladık. Bu kitabım ve yazdığım her kitap için araştırmalar yapıyorum. Araştırmadan hiç kitap yazmıyorum. O nedenle başka yazarlar gibi sıklıkla kitap yazamıyorum. ”

 “Türkiye’deki Kıbrıs algısı sırtımızda taşıdığımız yüktür”

On yılı aşkın süreden bu yana Kıbrıs’ta yaşayan yazar Aciman adaya nasıl geldiğini, hayatını nasıl, neden değiştirdiğini samimiyetle anlatırken Türkiye’deki Kıbrıs algısına da vurgu yapıyor.

“2003 yılında ani bir şekilde annemi kaybettim. İstanbul’da zaten çok bunalmıştım artık benim İstanbul’um değildi. Bu arada bir arkadaşım Kıbrıs’a yerleşmişti. Beni tatil için davet etti. Böylece Kıbrıs’a geldim. Tatil için geldiöm ve bir buçuk yıl hiç Türkiye’ye gitmeden kesintisiz burada kaldım. Ada çok hoşuma gitti, Kıbrıs’ı gerçekten tanımaya başladım. Türkiye’deki Kıbrıs algısı sırtımızda taşıdığımız yüktür. Oysa burada yaşadıkça gerçekleri öğrenmeye başladım. Böylece Orda Bir Ada Var Uzakta isimli kitabımı da yazdım. Mümkün oldukça gerçek Kıbrıs’ı, Kıbrıslıları Türkiye’ye anlatmaya çalıştım. Yine kadın gözüyle bir anlat kitabı yazdım. İnsanlardan çok tepki aldım. Herkes Kıbrıs’ı hiç böyle bilmediğini söyledi. Şimdi yazdığım kitabın da bir ayağı Kıbrıs olacak yine. Kıbrıs’ı anlatmak, tanıtmak istiyorum. Burası çok güzel bir ada, hala el değmemiş yerler var. Havası, insanları çok farklı, burada bana yabancı olduğumu, Yahudi olduğumu hiç hissettirmediler. Çok iyi dostlarım oldu ama insanlar yeterince Kıbrıs’ın kıymetini bilmiyor.  ”

“Yeni kitabım trans erkek ve kadınları anlatıyor”

Sohbetimizde bahsi geçen Kıbrıs’ta ve Türkiye’de geçen bir hikayeyi konu alan romana dair biraz daha bilgi istiyorum. Öyle anlaşılıyor ki kitap yine bir ilke imza atacak. Özellikle Türkiye’de çok yankı bulacak.              

“Yeni kitabım trans erkek ve kadınları anlatıyor. Bu da bir ilk olacak, yine psikolojik bir kitap yazıyorum. İki yıldır bunun için çalışıyorum. Bu durumdaki çok kişiye ulaştım. Psikiyatristlerle, psikologlarla  görüştüm. Yazdıklarımı onlarla da paylaştım. Yanlış bir şey yazmak istemedim. Baharda tamamlanacak gibi görünüyor.  Bunun yanında Bir Masaldı Geçen Yıllar kitabımın devamını getirmek istiyorum. O kitap benim ailemin hikayesiydi. İkinci ve üçüncü bölümlerini de yazarak, hikayeyi günümüzde bitirmeyi arzu ediyorum.”