Amerikalı genç şair SANDRA BEASLEY

Amerikalı genç şair Sandra Beasley geçtiğimiz günlerde Amerikan Elçiliği’nin davetlisi olarak Kıbrıs’ta bir dizi etkinliğe katıldı. Dünyadan, Kıbrıs’tan şairlerle ve öğrencilerle bir araya gelerek faklı deneyimler yaşadı. Rüstem Kitabevinde düzenlenen şiir okuma etkinliğiyle, kendi çalışmalarınızı bizimle paylaştı. Bu güne kadar pek çok edebiyat ödülüne layık görülen sanatçı, çağdaş Amerikan edebiyatının önemli bir temsilcisi olarak bize çok bilmediğimiz bir dünyanın kapılarını araladı…

Öncelikle üç şiir kitabı bulunan ve pek çok ödüle laik görünen Sandra Beasley bizimle başarısının sırrını paylaşıyor.

“Çok erken yaşımda edebiyat ve şiir üzerine Virginya Üniversitesi’nde eğitim alma şansına sahip oldum. Buradaki eğitimde şiirle ilgili pek çok atölye çalışmasına katıldım. Muhteşem hocalarla çalıştım. Değerli bilgilerini ve zamanlarını bize bağışladılar. Böylece şiir yazma biçimini, bir şiirin nasıl olması gerektiğini, görsel sanatları öğrendim. Bu şekilde şiir yazmaktan büyük bir zevk almaya, coşku duymaya başladım. Böylece daha çok yazdım, daha çok çalıştım çalıştım.”

“Bir şiirde beklenmedik bir ses bulmak isterim”

Sandra’nın aşka dair birkaç şiirini okuduktan sonra, daha başka hangi konularda şiirler yazdığını merak ediyorum.

“Şiir eğitimimi tamamladıktan sonra, hayata dair her konuda, kendim de dahil yazabileceğimi bunun profesyonel olmak zorunda olması gerekmediğini de öğrenim. Ama ne yazarsam yazayım bunlar içimden geçen, tecrübelerimi yansıtan konular olmalıydı. Ben bu tip şiirleri seviyorum. Bunun yanında benim için şiirin sesi de çok önemlidir. Bir şiirde beklenmedik bir ses bulmak isterim. Bir şiirin piyanonun sesi gibi, bir müzik aleti gibi olmasını, geçici bir süreliğine de olsa beni yansıtmasını isterim. Elbette tüm bunların olması için de şairin çok iyi bir hayal gücüne de ihtiyaç duyduğunu düşünüyorum.”

“Bu eğitimle Türk şair Nazı Hikmet’i tanıdım”

Genç şairin diğer bir özelliği Amerikan Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar üzerine tamamladığı yüksek lisans programı. Otuz yıldan bu yana dünyanın önemli yazarlarının eğitim aldığı bu okulda, yaratıcı yazarlık üzerine dersler veriliyor. Sadece yazarlar değil, farklı mesleklerden ama yazıya ilgi duyan herkes bu programa katılabiliyor. Kuşkusuz böyle bir programın da Sandra’ya katkısı göz ardı edilemez.

“Bu soruyu sormanıza çok memnun oldum. Amerikan Üniversitesi’nin yüksek lisans programının verdiği eğitim gerçekten önemli. Öncelikle burada edebiyat eğitimi alan insanların önemli bir ihtiyaç olan çevirileri buluyorsunuz. Mesela ben şiir eğitimi alırken, benim dünya şiirinin tanımam çok önemliydi. Bu eğitimde bu şansı yakaladım. Dünyanın farklı ülkelerinden aklınıza gelecek pek çok yazarın, şairin şiirleri ile tanıştım. Ben Amerikalı bir yazar olabilirim ama her tarafında şiirler yazılan kocaman bir dünyada yaşıyorum. Bu programda Türk şair Nazı Hikmet’i tanıdım mesela. Bunun yanında bir gazeteci gibi şairlerle tanıştık. Konuştuk. Onlara sorular sorduk. Onları yakından tanıdık. Böylece daha önce okuma ve tanışma şansı bulamadığım, hatta hiç bulamayacağım insanları da öğrenmiş, okumuş oldum.”

“Şu anki Amerikan şiiri daha deneysel”

Biliyoruz ki Amerikan edebiyatı geçmişte çok fazla İngiliz edebiyatının etkisinde kaldı. Zaman içinde Amerikan edebiyatının nasıl şekil aldığını, nasıl bir sürece everildiğinde genç şair açıklıyor.

“Düşünüyorum ki her iki edebiyatta da ilginç ve mükemmel bir uyumu saklı, ancak zaman içinde Amerikan edebiyatında yaşanan gelişim de söz konusu.  Bizim Amerikan şiirimiz ilk başta biçim, tarz, cümle hatta ses olarak bile farklıydı. Zamanla şiirdeki tüm bu biçimler değişti. Yeni bir şekle, cümle yapısına kavuştu. Şu anki Amerikan şiirinin ise daha deneysel, çok daha parçalı, bölünmüş bir dille yazıldığını söyleyebilirim.  Artık geleneksel dediğimiz dil biçimi, yazılı şiirlerden çok sözlü edebiyatta varlığını korumakta. Bunun yanında Amerikan şiiri  artık daha gerçekçi şeyler anlatmakta. Bunlar arasında günümüz politikası, gerilere ittiğimiz hislerimiz, sakladığımız derin duygularımız, aile tarihimiz buna örnek verilebilir. Böylece bugün aslında daha gerçekçi bir dile doğru yöneldiğimizi söyleyebilirim. Günümüzde çok daha zengin bir edebiyat söz konusu. Bu gerçekliklerin yanında tabii bir de fantastik unsurlar söz konusu. Yazarlar artık sayfalarına kendi dünyalarını daha çok aktarıyor ama bunun yanında daha önce hiç rastlamadığımız eleştirel dile, ciddi tartışmalara, azınlıkların haklarına daha fazla yer vermek için çalışmakta. Onları edebiyata daha fazla dahil etmek için çalışmakta diyebilirim.”

“Tüm Latinlerin Amerikan edebiyatına katkı koyduğunu düşünüyorum”

Amerikan edebiyatında farklı toplumların varlığından söz etmişken, İngilizce’den sonraki en yaygın dil olan İspanyolca’nın da Amerikan edebiyatındaki varlığını, katkılarını konuşmadan geçmemek gerektiğini düşünüyorum.    

“Elbette kişisel fikrime göre tüm Latinlerin örneğin İspanyolların, Meksikalıların, merkezde olan Amerikalıların hem Amerikan edebiyatına hem de dünya edebiyatına çok fazla katkı koyduğunu düşünüyorum. Onlar farklı bir yöntemi de beraberlerinde getirerek bu alanda çalışan kadın, erkek veya ikisi arasında çalışan yazarların açık yüreklilikle söylemek gerekirse sınırlar arasındaki geçişleri de göz önünde bulundurarak, etrafımızda bulunan ülkelerle iletişimimizi geliştirdiklerini söylemeliyim.”

“Kıbrıs’ta farklı ülkeleri tanımak için daha fazla imkan yaratmak gerektiğini fark ettim.”

Sandra’nın Amerikan Elçiliği’nin davetlisi olarak Kıbrıs’ta düzenlenen bir edebiyat festivaline katılmak üzere burada bulunduğunu biliyorum. Katıldığı bu festivali, bu süre içerisinde adada neler deneyimlediğini de bizimle paylaşıyor.

“Çok komik buraya gelmek için hazırlanırken neler söyleyebileceğimi, neler dinleyebileceğimi düşünüyordum. Aslında buraya bir edebiyat festivali için geldim. On yedi farklı ülkeden edebiyatçılarla buluştum. Başka şairlerin deneyimlerini dinleme, dünyanın farklı yerlerinden yazarlarla buluşma, şansına sahip oldum. Onlara ben de Amerikan şiirinin başka ülkelerle nasıl iç içe geçtiğini, dünya şiirini öğrenmek için daha fazla çeviriye ihtiyaç duyduğumuzu bunun yanında dünyanın farklı ülkelerini tanımak için daha fazla zaman, imkan yaratarak geleneklerini, kültürlerini, sanatlarını öğrenmek, önemsemek gerektiğini fark ettim.”

“Adada kullanılan her iki dilin ses uyumu, beni çok etkiledi”

Kıbrıs’a hatta dünyanın bu tarafına ilk kez geldiğini söyleyen şair adaya dair düşüncelerini bizimle paylaşıyor. Bölünmüş bir adada iki farklı dilde, edebiyata dair farklı üretimlerimiz olduğunu gözlemlerken, bazı Kıbrıslı şairlerin şiirlerini okuma fırsatını da yakalıyor.

“Tabii ki az da olsa çağdaş Kıbrıslı şairlerin bazı eserlerini okudum. Şimdi isim olarak söylemeye çalışırsam yanlış olabilir ama olağan üstü derecede etkilendiğimi söyleyebilirim. Her iki toplumda da sanatın öneminin taktir edildiğini gördüm. Amerika’da da bizler şehirler olarak kuzey, güney gibi ırklardan dolayı bir ayrımlar yaşıyoruz. Bu duygu bana çok yabancı değil. Bunu anlıyor bu durumun da farklı bir enerji yarattığını düşünüyorum. Adada kullanılan her iki dilin ses uyumu, beni çok etkiledi. Festivalde bazı Türkçe şiirler de vardı. Çok da güzel olduklarını düşünüyorum.”

“Sanat toplumları yakınlaştırıyor”

Sohbetimizi tamamlamadan sanatın toplumları yakınlaştırmaktaki önemini de konuşuyoruz. Sandra Kıbrıs’ta farklı kişilerle, öğrencilerle yaşadığı deneyimleri, edindiği bilgileri ve tüm bunların sanatla mümkün olduğunuzu bana hatırlattı.    

“Elbette sanat toplumları yakınlaştırıyor. Bence karşınızdaki insanı daha iyi anlamak, bir diyalog kurmak, acılara dikkat çekmek ama bunu yanında sıkıntıları aşmak için de sanat çok önemli, gerekli bir araç. Şiirler tüm dünyaya yayılıyor, birbirimizi dinlememizi sağlıyor. Ben bu sayede buradayım. Farklı insanlarla, gençlerle, öğrencilerle konuştum. Onlara kendi hikayemizi anlattım. Bu hikayelerin, tarihin bir anlamda gelecek nesillere aktarılmasını sağladım. Aynı şekilde ben de onları hikayelerini dinledim, onları anlamaya çalıştım.  Şiirimle bir şeyler yapabileceğimi hissetim.”