OKAN ERSAN

“Dillirga değiştirmekte direndiğimiz kısır hayatı temsil ediyor”

Dünyaca ünlü sanatçı, caz fusion gitaristi ve bestecisi Okan Ersan yeni single
çalışması Dillirga-Ma ile bir kez daha yaratıcı bir çalışmaya imza attı.
Hepimizin çok iyi bildiği Dillirga şarkısının yazıldığı melodiyi yeni bir besteye
dönüştürdü. Aslında bunu yaparken Dillirga şarkısının melodisini metafor olarak
kullanan sanatçı, Kıbrıs halkının temsil ettiği -olmazsa olmaz- bazı kısır
değerlere bir tepki geliştirdi. Bizi kendimiz olmak dışında, dünyayla
buluşturmaya, dönüştürmeye davet etti de diyebiliriz…

“Çocukluğumdan bu yana ‘kendi’ kavramına karşıyım”

“Dillirga”şarkısı özünde Kıbrıs’a ait anonim bir melodi. Çocukluğumuzdan bu
yana nereye gitsek karşımıza çıkar. Televizyonda aynı melodi, açılışta,
gösterilerde, düğün, nişan törenlerinde … Her yerde Dillirga. Kıbrıs halkının
kendi içinde sıkı sıkıya sarıldığı, değiştirmemekte direndiği ancak bende
olumsuz duygular yaratan bir yaşam şekli var. Bir şekilde bu melodi bende aynı
duyguyu uyandırdı. Bizim değiştirmekte direndiğimiz yaşam şeklini temsil
ediyor gibi. Tabii benim müzik anlamında bu melodi ile ilgili derdim yok.
Aslında çok güzel bir melodi. Tepkim müziğe değil, onun karşılığında Kıbrıs
halkının temsil ettiği kısır bazı değerlere tepkim. Kendim müzik üretmeye
başladığım, sahnede çaldığım andan itibaren beni, kendi müziğimizi yapmaya
teşvik etmeye çalışanlar, yönlendirenler oldu. Oysa ben bir dünya insanıyım.
Benim için ‘kendi’ müziğimiz diye bir şey yok, müzik evrenseldir. Aslında
şimdi düşündüğümde çocukluğumdan bu yana kendi kavramına karşı olduğumu
anlıyorum. Sadece müzikte de değil; kendi yemeğimiz, kültürümüz, dilimiz,
dinimiz, insanımız, mahallemiz, akrabamız… İçinde kendi olan her şeye
karşıyım. Hangi müzik kime ait olabilir ki. Müzik tüm insanlığa, hatta doğaya
ait bir şey. Özünde frekans var. Tabii, farklı coğrafyalardan, farklı etkileşim ve

notalar çıkabilir ama bunlar kimsenin malı değil, kendine ait değil. Böylece
Dillirganın melodisini kendi olmaktan kurtarmak, bozmak istedim. Tabii bunu
yaparken sanatsal bir yaklaşım ve felsefe benimsedim. Sanatın kökünde ve
özünde bozmak da var. Sanatçının da en büyük malzemesi budur. Bir şeyin
formunu, yapısını değiştirmek, ona farklı forum kazandırmak…Benim gibi
insanların beğenilmek, sevilmek gibi kaygıları yoktur o nedenle deneysel
çalışmalar yapmaya devam ediyorum. Benim elimde malzeme ve doneler var,
bilgi var. Bunu bilgi, felsefe, sanat tarihi ile her yerinden kurcalayarak, melodik
ve ritmik yapısına karşı kendiliğinden yeni bir şeyler oluşturabiliyorum.”

“Şarkıyı enstrümental ele alarak melodi, ritim ve armonisini bozarak farklı

formda çalıştım”

Ersan bu yeniden oluşturma halini şu ifadelerle tanımlıyor “geleneksel bir
ezgi karakteri yapı bozumcu müdahale ile yeniden kurgulandı.” Bizim için
bu ifadesini biraz daha detaylandırıyor.
“Müzik dediğimiz şey kendi içinde üç element barındırır. Ritim elementi en
önemlisidir. Zamanın içinde akan notaların hangi ritimde aktığı, hangi zaman
aralıklarıyla aktığıyla ilgili… Melodi elementi ise müziğin hikayesini anlatır.
Dillirga’da olduğu gibi. Bir de armoni elementi var, ritim ve melodi elementi
altında onu daha ertkili hale getirmek ve daha derin duyurmak için
kullandığımız eşlikler… Melodi, ritim ve armoni elementini bozarak onun
yapısını değiştirerek farklı bir forma sokmaya çalıştım. Dillirga’yı hem
çağrıştıracaktı bu, hem de bulunduğu bağlamdan koparacaktı. Farklı forma
sokacaktı. Kökeni caz formatında ama klasik değil, benim zaten daha çok
yaklaşımım caz fusion dediğimiz tarz. Birden fazla, farklı dokuları, aynı anda
bir araya getirerek içinde rock, caz, funk, Akdeniz ezgisi gibi, bunları bir araya
getirerek formunu bozmak diyebilirim. Dillirga’nın ritmi tabii orada ama batı ile
Akdenizi birleştirip, Dillirga’nın formunu, altındaki eşliklerin formunu bozarak,
ezgiyi ve ritmi de bozarak hepsini bir araya getirip bütün ve doğru şekilde
duyurmaya çalıştım.”

“Sanatçı gözüyle her zaman bozmak ve dürtüklemek isterim”
Böylece aslında ortaya yeni bir isimle, yeni bir enstrümental eser çıkmış
oluyor. İsmi de Dillirga değil Dillirga-Ma oluyor.
“Ma ekini, ismin sonuna yapma der gibi negatif bir duyguyu çağrıştırsın diye
ekledim. Böylece Dillirga-Ma oldu. Elbette bu sanatsal bir yaklaşım. Hedefim
ille de birilerinin dikkatini çekmek veya uyandırmak da değil. bu benim
duygularım. Sanatçı gözüyle de her zaman bir şeyleri bozmak ve dürtüklemek
isterim. Daha önceki albümlerimde de uzayı ve evreni tartışırken veya Ümit
İnatçı ile çalışırken resmin içindeki renklerin frekanslarını bulup o frekansları
notaya çevirip, o notaları bir araya getirip o resmin müziğini de çıkarmaya
çalıştık.”

“Sarhoş Zeybeği’de bana çok enteresan gelir”
Bu projede çok dikkat çeken müzisyenlerle çalışan Ersan, ilerleyen
zamanlarda Sarhoş Zeybeği’ni de yeni bir formla dinleyicilere sunmak için
hazırlıklarına başladığını anlatıyor.
“Yıllardır birlikte çaldığım Volkan Öktem, Eylem Pelit, piyanoda bu kez Çağrı
Sertel var, saksafonda ise Engin Recepoğulları ile birlikte olduk. Bu single
çalışmamın prodüksiyonunu ise efsane davulcu ve ses mühendisi Dave Weckl
yaptı. Dillirga gibi Sarhoş Zeybeği’de bana her zaman çok enteresan gelir.
Melodisi, ritmi ve hikayesi de var. Ben de bu hikayedeki kahramana biraz daha
alkol vermeyi planlıyorum, yapı ve forum olarak daha evrensel yapıya
dönüştürmeyi düşünüyorum.”