HASAN YIKICI “Kendimizi aşmamız gereken noktadayız”

Farklı mecralarda ve Yenidüzen gazetesindeki köşe yazıları ile yakından tanıdığımız Hasan Yıkıcı ile Işık Kitabevi’nden çıkan Özgürleşme Denemeleri isimli kitabını konuşuyoruz. “Yaşadığımız kriz sistem krizidir” diyerek, bu sistem krizi içine yeni bir hayat yaratma krizinin de eklendiğini söylüyor. Bu noktada kendisine katılmamak elbette mümkün değil. Yeni bir hayat yaratmaya çalıştığımız şu günlerde Hasan’ın eleştirel bakış açısına kulak vermemek, yazdıklarını okumamak mümkün değil. Kitapta üzerinde durduğu tüm başlıkları konuşamasak da, benim en çok ilgimi çeken konuları tartışmaya açıyoruz.

 

“Yazma benim için bir ilişki biçimi”

Gaile, Gazedda ve Yenidüzen gazetesindeki yazıları ile Hasan Yıkıcı’yı sıklıkla okumaya başladık. Her zaman için çok okuduğunu tahmin etsem de yazmaya nasıl başladığını merak ediyorum.  

“Yazmaya üniversitenin ilk yılarında haftalık gazetelerde başladım. İlk başta Argasdi dergisinde, ardından Afrika gazetesinde yazdım. Yazmayı kendi politik dünyamı anlama, anlamlandırma ilişkim, aynı zamanda sosyal, toplumsal, bireysel süreçleri anlama, anlamlandırma ilişkisi olarak görüyorum. Aslında yazma benim için bir ilişki biçimi. Dolayısı ile bu bana aynı zamanda varoluş zemini de sunuyor. Yazarak var olma, hem kendi benliğim hem de yaşamdaki süreçleri anlamlandırma anlamında yazıyorum. Şu anda Yenidüzen gazetesinde haftalık olarak yazmaya devam ediyorum. Yılda birkaç kez de bilinçli aralar veriyorum. Yazdıklarıma yeniden bakma, yeni bilgiler biriktirme anlamında yapıyorum bunu. Yazmayı değerli buluyorum ama günlük yazmanın insanı tükettiğini de düşünüyorum. Ben yazma ile daha yaratıcı ilişki kurmaya çalışıyorum. Tabii bunun okumakla da ilişkisi var. Sonuçta okuduklarım, bilgi birikimimi, hayal gücümü etkiliyor. Bana göre hayatta her zaman en önemli değer insanın kendini aşabilmesidir. Elde ettiği bilgiyle yetinememesi, her zaman düşüncenin sınırlarını zorlamasıdır. Hatta kişinin kendini aşma eylemini sürekli kılması gerektiğini de düşünüyorum. Yazma, okuma ilişkisi de kişinin kendi varoluşunda, kendini aşma eylemi yapabilmesi anlamına geliyor. Tüm bu anlamlarda yazmak beni çok tatmin ediyor diyebilirim.”

 

“Kıbrıs’ın kuzeyinde özgürleşmeye ihtiyacımız var”

Hasan Yıkıcı Özgürleşme Denemeleri ismini verdiği bu ilk kitabında son beş yılda yazdığı siyasal politik yazıların bir kısmını bir araya getiriyor. Elbette neden özgürleşme denemeleri diye sormamak mümkün değil.

“Kitabın ismini çok düşünmedim. İlk akıma gelen isimdi. Yazıların her biri aslında birer özgürleşme denemesi. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşadığımız bu kısır döngülerden, çıkmazlardan ayrılma çabamın sonucu. Bunun yanında özgürleşebilme potansiyelimizi nasıl yaratırız sorusuna da yanıt bulmaya çalışıyorum. Ayrıca daha bütüncül anlamda Kıbrıs’ın kuzeyinde özgürleşme denemesi de yaratmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir anlamda simülasyon içinde yaşadığımızı düşünüyorum. Toplum olarak her ne kadar içinde yaşadığımız rejimden şikayetçi olsak da öte yandan görünür, görünmez bağlarla da sıkı şekilde sisteme bağlıyız. Gerçekten ne kadar özgür olmak istiyoruz? Özgürlük için nelerden vazgeçebiliriz? Bunun bedelini nasıl ödeyebiliriz? Yaşadığımız süreç hem zihinsel, hem de pratik mücadele anlamında yeni denemelere açık olmamız gerektiğini bize gösteriyor. Ben bu noktalara da gönderme yapmak istedim. Kıbrıs’ın kuzeyinde özgürleşme pratiğine ihtiyacımız var. Bu sadece rejimi eleştirmekle olmaz, zaten hepimiz şikayeti iyi yapıyoruz. Esas olan kendi konumumuzu, sisteme olan bağlarımızı sorgulamak diye düşünüyorum.”

 

“Sol ezberlerinden sıyrılıp yeni paradigmalar inşa etmeli”

Kitap beş bölümden oluşuyor. ‘Özgürleşme Hatları’, ‘Kimlik Çıkmazı’, ‘İklim Krizi Ekoloji ve Sol, Entegrasyon Merkezinde Kırılmalar ve Kıbrıs sorunu’, ‘Huzursuz Düşünceler’…

“Yazıların içeriklerine bakarak bu bölümlere ayırdım. Her yazı belli başlı kategorilere gönderme yapıyor. Aslında tüm bu başlıklar dünyada, Kıbrıs’ın kuzeyinde gündemimizde olan, ilişki kurduğumuz benim sorun sallaştırdığım temalar. Öyle anlaşılıyor ki ben en çok bu başlıklar üzerine zihin yordum. Daha düşünsel, toplumcu, eleştirel bir arka planla bu konuların üzerine gittim. Özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde kimlik konusu son zamanlarda çokça tartışılıyor. Benim de toplumsal kimlikler konusunda rahatsızlıklarım vardı. Bence bunlar tartışılması gereken başlıca konular. Özellikle solun bu konularla ilgili ezberlerinden, dogmalarından sıyrılıp, kopup yeni paradigmalar inşa etmesi gerektiğini düşünmekteyim.”

 

“Toplumdaki çıkmazın nedeni solun yeni yol açamaması”

Kitapta Kıbrıs’ın kuzeyindeki sol düşünceye dair ciddi eleştiriler var. Hatta Hasan daha da iddialı bir söylemde bulunarak, Kıbrıs’ın kuzeyinde hiçbir sol parti bulunmadığını söylüyor… Söylediklerimin üzerine kendisi de çok iddialı olmuş diyerek gülüyor.

“Sol çok geniş kavram. İçini nasıl doldurduğumuzla ilgili bir şey. Solu eleştiriyorum, doğrudur. Özellikle merkezde kendini konumlandıran sola dair  ciddi eleştirilerim var. Öyle bir çıkmazdayız ki, artık kendimizi aşmamız gereken noktadayız. Her anlamda sıkıştık kaldık. Bu durum bizi boğuyor. Hep işgalden, asimilasyon politikalarından, Türkiye’nin dayatmalarından, paketlerinden şikayetçiyiz ama tükenmişlik sendromunu hep dış faktörlerde arıyoruz. Elbette katkısı var bunu yadsıyamam ama bu tükenmişliğin sebebi solun kendini sorgulamaması, eleştirmemesi, kendini aşmaması. Hatta yeni fikirler dizisi ortaya koymaması. Sol dediğimiz 1800’lü yıllardan bu yana dünyada değerler yaratan harekettir. Solun misyonu iktidar olmak yada iktidarı yıkmak değil, yıkarken yerine değerler inşa etmektir. Bizim sola baktığımızda, radikal gruplar dışında, diğer büyük bağımsız yapıların kurucu misyonu yok. Sadece parlamento merkezinde muhalefet yapılıyor. Ne yazık ki geldiğimiz noktada kendisine sol diyen CTP, TDP gibi partiler merkezde sıkışmış bulunuyor. Artık merkezin solu bile kalmadı. Bir merkez var, bir de merkez sağ var. Sağ partiler de bu süreçte gittikçe daha da sağa kayıyor. Dünyadaki eğilimlere de paralel olarak tabii. Dolayısı ile karşımızda değer üretmeyen, inşa etmeyen, diğer taraftan bu sistemin sinir uçlarına dokunmayan bir sol var. Sistemi aşmak, yıkmak istemiyor. Bu büyük bir rahatsızlık. Toplumdaki çıkmazın bir nedeni de solun yeni bir yol açamaması, yeni değerler yaratamamasıdır. Solun tabandan, öz denetim odaklı, insanların kendilerini eleştirebilecek, kendilerini kurabilecek bir yaşam ve mücadele zemini yaratmamız lazım. Bu ilişkileri dönüştürmemiz lazım. Fakat sol bunu yapmak yerine sloganların arkasına saklanıyor, veya kimseye zarar vermeden konumunu korumaya çalışıyor. Değiştirmek, dönüştürmek istemiyor. Belki risk almak istemiyor. Hal böyle olunca da bu rejimin çarkı dönüyor. Siz de farkında olarak, olmayarak buna hizmet ediyorsunuz. Çark sadece savunucuları tarafından değil görünmeyen savunucuları tarafından da döndürülüyor. Kimse fanusu kırmak istemiyor. Tabii başka sorunlar da var. Solun sınıfsal karakterini yitirmiş olması diğer bir sorun. Sınıf politikası yapan çok az bir kesim kaldı. Merkezdeki partiler de, örgütsüz olarak hareket eden sol da sınıf mücadelesinden çok kimlik mücadelesi üzerinden tartışma yapıyor. Bugün Kıbrıs Türk kimliğin savunmak solcu olmak için yeterli gibi görünüyor. Oysa unutulmamalıdır ki bu kimlik savunma meselesi sıkıntılıdır.”

 

“İhtiyacımız yeni bağlamda siyaset üretmek”

Kitabın bir bölümü kimlik başlığı altında toplanan yazılardan oluşuyor. Hasan’ın bu konuda da ciddi eleştirileri var. Özellikle son zamanlarda Kıbrıslı kimliği tartışmalarındaki yükselişe dikkat çekiyor.    

“Bu Kıbrıslı Türk kimliğini savunmak kültürel milliyetçiliğe dönüşebilir. Kendine bağımsız sol diyenler, örgütlü veya örgütsüz kimlik milliyetçiliğinin kıskacına düşmüş görünüyor. Oysa bu tip tartışmalar sınıfsal ve temel haklar anlamında solun ufkunu daraltıyor. Sadece dönüp dolaşıp kendinizi kimliksel tartışma içinde buluyorsunuz. Başka alanlarda yaşanan hak ihlallerini de göremiyorsunuz. Bunlar çok tehlikeli. Çünkü siz kimlik şikayeti yaparsanız, karşınızdaki de bunu yapar. Pek çok iktidarın yöntemi de budur. Türkiye’de de iktidar böyle karşıtlık üzerinden kendini konumlandırır mesela. Buradaki atanmış rejim de aynı şeyi yapıyor. Karşıtlık üzerinden söylemini geliştirip, besliyor. Muhalefet olarak kimlik üzerinden karşıtlık iddiası yaparsanız bileceksiniz ki karşı taraf daha da güçlenecektir. Esas olan ideolojilerin dışına çıkıp başka bağlamda siyaset üretmektir. Sınıf siyaseti, haklar siyaseti üretmektir. Ben kutuplaşmaya karşı değilim. Oysa CTP sürekli kutuplaşmayalım diyor ama bu siyaset zaten kutuplaşmaya neden oluyor. İhtiyacımız olan başka bağlamda kutuplaşma. Haklar, sınıflar, hatta ekoloji, doğanın talanı, toplumsal cinsiyet anlamında farklı ideolojik bağlamlarda kutuplaşma siyaseti yapılmalı diye düşünmekteyim. Böylece iktidarın ideolojik bağlamından çıkıp kendi söylemlerimizi yaratmak mümkün olacaktır.”

“Göçmenlerle anlamlı ilişkiler kurmaya çalışan kesimler var”

Öyle sanıyorum ki bu noktada Kıbrıs’ın kuzeyindeki göçmenlerle solun kurduğu ilişki de tartışmaya açılabilir.

“Tabii solun bir diğer çıkmazı, hatta tarihsel hatası Kıbrıs’ın kuzeyindeki göçmenlerle anlamlı ve kurucu ilişkiler kurmaya yeltenmemesi, bu kesimleri sınıfsal, haklar zemininde örgütlememesidir. Sol ne yazık ki göçmen kesimlere sadece sırtını dönemedi, aynı zamanda onları ‘başa gelen bir bela’ veya ‘güzelim toplumu mahvettiler’ gibi zarar verici unsur olarak damgaladılar. Elbette istisnalar var. Göçmenlerle anlamlı ilişkiler kurmaya çalışan kesimler var. Fakat genel hava ve yönelim ne yazık ki bu yönde. Özellikle son zamanlarda bunu daha da hissediyoruz. Göçmenler ‘yerleşik’ olarak nitelendirilerek aslında Kıbrıslı Türkler tarafından kapalı dünyalara itildiler. O kapalı dünyalar da sağ partiler tarafından ve Türkiye’deki iktidar yapıları tarafından istismar edildi. Solun boş bıraktığı her alanda olduğu gibi burada da egemen olan süreci belirledi. Halbuki solun dayanak noktalarından birisi de enternasyonalizmdir. Kültürel veya etnik kimlik siyaseti değil. Sol ne yazık ki kültüre ve etnik kimlik siyasetine saplandıkça, özgürleşme potansiyelinden ve anlamlı ilişkiler yaratma kabiliyetinden de yoksun kalacaktır. Açıkçası bugün yaşadığımız böylesine bir yoksunluktur.”

 

“Kıbrıs’ın kuzeyinde bir ufuk darlığı var”

Sol ve kimlik yanında ekoloji ve konformizm konularında yazdığı yazıları da okuyucuyla paylaşan Hasan Yıkıcı’nın ekoloji konusunda yazılar kaleme alan tek gazeteci olduğunu da söyleyebiliriz.

“Toplumda bu konuda hassasiyet var. Belki yaşanan doğa olayları, belki nesillerin değişiyor olması bunun nedenidir. Fakat ne yazık ki gerek gazeteciler, gerek entelektüel kesim, veya partilerde ekoloji öne çıkan gündem olamıyor. Oysa bugün dünyanın en önemli gündemi iklim krizidir. Bu insan merkezli, modernizm, kapitalizm sonucunda ortaya çıkan yeryüzü krizidir. Fakat bizde bir ufuk darlığı var. Kıbrıs’ın kuzeyinin sorunu bu. Gerek gazeteciler olsun gerekse sol kesim, partiler, aktivistler olsun … Genel atmosfer bize  bu ufuk darlığını gösteriyor. Günübirlik politikaların dışına çıkıp ikim ekoloji gibi konulara zihin yormak lazım. İnsan merkezci bakış açımızı sorgulayıp yıkmamız lazım. Salgınlar da sonuçta bu durumdan kaynaklanıyor. Hep denir ki izolasyonlar altında yaşıyoruz, mağduriyet edebiyatı yapıyoruz. Oysa dünya artık mekânlardan bağımsız yere dönüştü. İstenilen her şeye artık ulaşmak mümkün. Aslında akışkan bir çağdayız, sınırlama da yok. Oysa bizler burada o kadar sıkıştık ki bunun bile farkında değiliz.”

Röportaj fotoğrafları Nedim Enginsoy