“Shakespeare’nin son bulunan ilk halini yaptık, dünyada tek, benzeri yok” – MEHMET İLKERLİ
“Shakespeare’nin son bulunan ilk halini yaptık, dünyada tek, benzeri yok”
Mağusa’da yapılan ve geçtiğimiz hafta açılan William Shakespeare büstü, Mehmet İlkerli’yle bir araya gelme nedenimiz oldu. Ümit İnatçı’nın sanat yönetmenliğinde Mehmet İlkerli ve kardeşi Erdinç İlkerli’nin çalışmasıyla hayat bulan büst şehre ayrı bir güzellik katarken, görenlerde hep ordaymışçasına aşinalık da yaratıyor. Tarihi dokunun adeta devamına dönüşen eser, ünlü yazara inanılmaz benzerliği sayesinde insanı hayrete düşürüyor. Mehmet İlkerli projelerini benimle paylaştıkça yazarak anlatmakta zorlanacağım bir yetenekle karşı karşıya olduğumu fark ediyorum. Çizdiği kitapları okumak için yeniden çocuk olmak isterken etrafımda bilmediğimiz nice yetenekli insanlar olduğunu düşünerek hayıflanıyorum.
Aslında Mehmet İlkerli’nin hikayesinin başlangıcı biraz bilindik. Liseyi bitirmesinin ardından İstanbul’a Marmara Üniversitesi’ne resim ve grafik eğitimi almak için gidiyor. Mezuniyetinin ardından bir süre İstanbul’da çalıştıktan sonra Kıbrıs’a geri dönüyor.
“Şuanda Bülent Ecevit Anadolu Lisesi’nde resim öğretmeniyim. Aynı zamanda Doğu Akdeniz Üniversitesi başta olmak üzere hemen hemen tüm üniversitelerde çizgi film ve animasyon dersleri verdim. Yüksek lisansımı da Doğu Akdeniz’de tamamladım. Birçok sanatsal işlerde yer alıyorum. Diğer sanatçıların görsel malzemelerini dile getirmek adına başvurulan birisiyim. Kendime özgü animasyon ve illüstrasyon çalışmalarım da var. Tasarım her zaman hayatımda oldu. Son yıllarda ise yaptığım birkaç büstle heykel çalışmalarıma başladım.”
Shakespeare Mağusa’da hayat buldu
Öncelikle Shakespeare’in Mağusa’da nasıl hayat bulduğunu ve projenin gelişim sürecini Mehmet İlkerli’den dinliyoruz…
“Shakespeare’i Ümit İnatçı’nın istemi üzerine yaptık. Aslında Mağusa’nın görsel olarak zenginleştirilmesi için yapılmak istenen projenin bir parçasıydı. Belki de yönetimler ve sistem için çok da değeri olmayan bir projedir ama benim için ve Ümit hoca için çok kıymetli bir çalışma. Kaynakları Ümit hocadan alarak kardeşimle bunları harmanlayıp, hamurunu yoğurarak, son aşamada ise Ümit hocanın el becerileriyle büste son noktayı koyduk. Bu çalışmanın bir diğer önemi Shakespeare’nin son olarak bulunan ilk hali olması. Tabii Shakespeare’nin bu halini yaparken çok zorlandık. Çok farklı verilerle karşılaştık. Sanki hiçbiri ona benzemiyordu. Benzeyen yanları bir araya getirerek, farklı görüntülerdeki benzerliklerini toparlayarak, son bulunan fotoğraftaki bu halini yarattık. Bu aslında dünya tarihinde de bir ilk oldu.”
Büstün gördüğümüz tüm diğer büstlerden bir de fark var. Shakespeare doğrudan size, ziyaretçilere bakmıyor. Gözü başka bir noktaya takılıyor. Bunun neresi olduğunu da yaratıcısı bize anlatıyor.
“Bu büstün bir bakış noktası var. Bunu önceden planladık. Nasıl şekil alacağını tasarladık. Doğrudan ziyaretçilerine, seyirciye bakmıyor. Oyunda dört karakterin, Othello, Destemona, Cassio ve Lago’nun birlikte olduğu bir sahne var Shakespeare işte oraya, o sahnenin geçtiği yere bakıyor. Bu eserde ırkçılık, kıskançlık, aşk ve ihanet konuları var. Aşkın ve sevginin yerini nasıl kıskançlığın aldığını anlatan çok önemli bir eserdir Othello ve güncelliğini hiç kaybetmemiştir. Keşke öyle bir imkanımız olsa da heykellerle Shakespeare’nin baktığı, söz konusu sahneyi de orada canlandırabilsek.”
Mehmet İlkerli önemli bir noktaya dikkat çekiyor Shakespeare’in bir adım olduğunu ve yaşadığımız topraklarda canlanmayı bekleyen nice değerler olduğunu hatırlatıyor…
“Yaşadığımız toprakların bize vermiş olduğu hazine çok büyük. Bu sadece Shakespeare için geçerli değil. Bütün Yunan mitolojisi neredeyse Kıbrıs’ta geçiyor mesela Aziz Barnabas İsa’nın 13 havarisinden biri. İşte biz bu toprakların üzerinde yaşıyoruz. Eğitimle bu değerleri öğrenemiyoruz ancak zaman içinde bu kendimiz bu konularda bilgi sahibi olup, tarihe saygı duyarak yaşamayı öğrenmeliyiz. Shakespeare bizim için bir adımdır. Büyük bir adım olmasa da önemli bir adımdır. Çok zor hayata geçen bir proje oldu. Gerekli bilgileri toplamak, tragedyanın hayata geçtiği yerleri öğrenmek, Shakespeare kendi bakışıyla oraya baktırabilmek ve boynunu öyle kırabilmek çok önemliydi. Diğer büstler gibi doğrudan seyirciye bakmıyor. Biraz burnu havada kendine özgü bir duruşu ve bakışı var. Sıradan bir şey yapmak istemedik. Farklı bir şey ortaya koymak istedik. Kalıbı yapmak için de çok iyi ustalarla çalıştık. Çok parçalı bir kalıptı ve çıktıktan sonra zaten kalıp kırıldı. Böylece bir daha benzeri yapılamayacak dünyada tek olma özelliğine de sahip bir büst oldu.”
“Bizler için değer taşıyan isimlerin heykellerini yapıyorum”
Daha başka heykel çalışmaları olduğunu da söyleyen İlkerli şuanda Mete Adanır için yapılan çalışmanın tamamlanma aşamasına geldiğinin de müjdesini veriyor.
“Dikkatinizi çekmek isterim ki bizler için değer taşıyan isimlerin heykellerini yapıyorum. Benim için bu işin ticari boyutu yok, bunu hiç düşünmedim. Ancak şunu söylemeliyim ki ben bir heykeltıraş değilim. Sadece bana verilen bilgiler doğrultusunda üretiyorum. Kimilerine göre yetenekliyim ve bu yetenekler doğrultusunda üretiyorum. Ben sanatçı değilim. Bunu kabul edemem. Böyle bir görüşüm ve hayat biçimim yok. Sadece kendime yakın bulduğum, içinde yaşayabileceğim şeylere empati kurarak, onları yeniden hayata geçiriyorum. En büyük projem Dr. Küçük’ün hayat hikayesini üç boyutlu olarak canlandırmak. Bir diğeri de Ümit İnatçı’nın Tahta Tabanca isimli şiirini hayata geçirmek. Çok ironik içinde başka başka yaratıcı şeylerin olduğu bir şiir.”
“Kitap kapağı tasarımı yapan grafiker değil ön tasarımcıdır”
Daha çok grafiker olarak öne çıkan İlkerli, marka olmak ve kalite ortaya koymak için diğer sanat alanlarında olduğu gibi bu alanında da aşılması gereken yollar olduğunu söylüyor.
“Grafik daha çok ticari açıdan beslenen bir sanat alanı, grafiğin pek çok yönü var. Çok basit alanları olmakla birlikte endüstriyel sanattan, çok daha farklı zeminlere kadar uzanabiliyor. Tabelacılık da bir grafiktir. Ancak bu alanın içindeki animasyon ve illüstrasyon benim için çok daha özel konuma sahip, herkesin yapamadığı yanıdır. Grafikerler günümüzde bir düğmeye basıp bir şeyler üretebilen kişilerdir. Kendini felsefi olarak geliştirmeyen duruşu olmayan kişiler, grafik sanatlarda dahi olsa sanatçı değildir. Grafiğin kendi alanında disiplinler arası bir yapısı var. Bunun içerisinde yetişenler ancak grafiker olabilir. Yoksa bir kitap kapağı tasarımı yapan grafiker değil bir ön tasarımcıdır. Grafiker olma kalitesini ancak üst bilinci yakalayarak elde edebiliriz. Bu da daha çok geçmişten gelen felsefeyi okuyarak, bununla mantık ve zekayı harmanlayarak, sanatla iç içe yaşayıp kendini yetiştirerek mümkün olur.”
“Gençler yarış atına dönüştürülüyor”
Resim öğretmeni olarak çalışmaya devam eden İlkerli eğitim sistemimiz içindeki sanat anlayışını da değerlendiriyor. Tabii gençlerin içinde bulunduğu durumda sanata ilgi duymalarını beklemek çok da gerçekçi görünmüyor.
“Eğitim sistemi içinde sanat çok geride kalıyor. Öğrenciler daha çok matematiksel ve sözel zekaya yönelirken bir bakıyorsunuz ki yetişme tarzları yarış atı mantığına dönüşüyor. Ben de bir resim öğretmeni olarak onlar için sanatı bir ihtiyaç haline getiremiyorum. Sanat zaten insan için hayati bir ihtiyaç değil. Hele de gelecek sorunu içinde yaşayan bir genç içi hiç değil. Ancak zaman içinde insan kendini entelektüel olarak geliştirir, üst, elit bir zekayı yakalayabilirse sanata ilgi duyabilir. Şunu unutmamak gerekir ki sanat çok güçlü bir yapıya sahiptir. Ne kadar bastırılsa da yıkılmaz. O nedenle de çok değerlidir.”