“Kültürel anlamda çok fazla benzerliğimiz var” – RITA SEVERİS
“Kültürel anlamda çok fazla benzerliğimiz var”
Rita Severis, Costas ve Rita Severis Görsel Sanatlar ve Araştırma Merkezi (CVAR) Müdürü… Uzun yıllardan bu yana pek çok kültürel faaliyete ev sahipliği yapan Severis Vakfı, bu kez 1850 yılından günümüze dek Kıbrıs’ta giyilen gelinlikler sergisi ile görücüye çıktı. ‘İşte Gelinler Geliyor’ (Here Come Brides) ismiyle açılan sergi, Kıbrıslı liderlerin eşleri tarafından organize edilen bir defile ile başladı. Bu sergiden yola çıkarak, Severis Vakfın’nın kuruluş amacını, iki topluma kattıklarını ve gelinliklerle ortaya çıkan ortak kültürel mirasımızı tartıştık.
Kıbrıs’ın ilk iki toplumlu müzesi
Rita Severis öncelikle Severis Vakfı’nın kuruluş sürecini, dününü ve bu gününün büyük bir gururla bizimle paylaşıyor.
“Severis Vakfı 1999 yılında kuruldu. Kuruluş amacımız öncelikle Kıbrıs kültürünü yurt dışına duyurmak bunun yanında Kıbrıs’ta bulunan toplumlar arasında uzlaşı ve barış kültürünü inşa etmek. Tabii söz konusu barış kültürünü özellikle de Kıbrıslı Türk ve Rumlar arasında gerçekleştirmeye çalışıyoruz. İlk kurulduğumuzda yıllarda bir binamız yoktu. 2014 yılında bu yana, Lefkoşa’nın güneyinde Suriçi’nde bulunan bu binaya taşındık. O günden bugüne burada Kıbrıs’ın ilk iki toplumlu müzesine de ev sahipliği yapıyoruz. Bu iki toplumluluk fikri sadece müzemizde değil yönetim kurulumuzda da hakim. Yönetimimizde Kıbrıslı Türk üyelerimiz de bulunuyor. Ayrıca Kıbrıslı Türk sivil toplum örgütleri ile yürüttüğümüz çalışmalardan da bahsediyorum… Vakfın kurulduğu ilk günden bu yana da çalışmalarımız bu çerçevede devam ediyor.”
Kuruluşundan bu yana vakfın gerçekleştirdiği projeleri de bizimle paylaşan Rita Severis düşündüğümden çok daha fazla etkinliği hayata geçirmesiyle beni şaşırtıyor.
“Pek çok etkinlik yapıyoruz. Derslerimiz var. Sergilerimiz var. Adaya yönelik gezilerimiz var ve ne yaparsak yapalım birlikte iki toplumlu olarak yapıyoruz. Örneğin, sokakta opera yaptık. Kıbrıslı Rum ve Türk sanatçılar adanın güneyinde ve kuzeyinde birlikte sokakta opera söyledi. Yine adanın kuzeyinde ve güneyinde birlikte dans ettik. Kıbrıslı Türk ve Rum dansçı çiftlerin katılımı ile bu etkinliğimizi yaptık. Tüm bunlar yanında geçtiğimiz yıl yine bu mekanda Emin Çizenel’in Barış Ödüllü Antikalar sergisini açtık. Farklı konularda devam eden pek çok kurslarımız da var. Bu kurslar da yine Kıbrıslı Türk ve Rumlar tarafından verilen ve iki toplumlu kurslar. Son zamanlarda müzemizde Maronit de yer vermeye başladık. Burada Maronit ait pek çok eşyalar ve kitaplar da sergileniyor. Hem sergi hem kurslar anlamında Kıbrıs’taki herkesi müzemize dâhil etmeye ve aktif olmaya çalışıyoruz. Mutfak ve aşçılıkla ilgili de gecelerimiz oluyor. Kıbrıslı Türk, İstanbul, Ermeni, Japon ve Hint yemekleri gibi… İnsanlar buraya geliyor ve eğleniyor. Böylece farklı kültürden insanları bir araya getiriyoruz. Siz de bilirsiniz ki yemek böyle etkinlikler için çok etkili bir araç. Geziler de düzenliyoruz tabii. Kıbrıslı Rumları kuzeye Kıbrıslı Türkleri güneye geziye götürüyoruz. Mümkün oldukça bu gezileri karma gruplarla yapıyoruz. İnsanların bir araya gelmesini ve birebirlerini daha iyi tanımasını istiyoruz. Resim okuma gecelerimiz de var. Ben insanlara resimleri okumaları konusunda yardımcı oluyorum. Resimlerin ne anlattığını anlamalarını sağlıyorum ve bu geceler herkese açık olarak yapılıyor. Kıbrıslı çocuklar için eğitim programlarımız da var. Kuzeyden bazı okullar buraya gelip müzemizi ziyaret ediyor ve Türkçe olarak düzenlediğimiz eğitim programlarımıza da katılıyor. Tabii güney de bulunan yabancı ve Kıbrıslı Rum öğrencileri de unutmuyor onlara da aynı hizmeti veriyoruz.”
‘İşte Gelinler Geliyor’ (Here Come the Brides)
Son olarak hayat bulan ‘İşte Gelinler Geliyor’ (Here Come the Brides) sergisini ve bu bağlamda gerçekleşen defileyi de konuşuyoruz. Bu fikrin nasıl oluştuğunu fikrin sahibinden dinliyoruz.
“Aslında müzemizde birkaç tane geçmişe dair gelinlik örneği bulunuyordu. Bazıları sergileniyor bazıları ise dolaplarda duruyordu. Dolaplarda olanları da temizlemeye ve sergilemeye karar verdik. Bizdeki gelinlikler 18 yüzyıldan, 1950’li yıllara kadar olan döneme aitti. Sonrası ile ilgili gelinliğimiz yoktu. Daha sonra yavaş yavaş bunları kadınlarımızdan, Kıbrıslı Rum- Türk ve Maronit kadınlardan toplamaya başladık. Şahsi gelinliklerini bize verdiler. Yetmiş altı gelinliğin bir araya gelmesiyle de bir defile düzenleme kararı aldık. Tabii bu defileyi yapmamızın iki nedeni vardı. Hem elimizde olan gelinlikleri göstermek hem de bunu fırsat bilerek Kıbrıslı Rum ve Türkleri bira raya toplamak. Bunu yaparken de profesyonel mankenler kullanmak yerine okullu, genç kızlarımızı manken olarak kullanmaya karar verdik. Bu defileyi en doğal biçimde ve gerçek Kıbrıslı gelinlerle yapak istedik. Böylece okullara başvurduk. Mükemmel geri dönüşler aldık. Kıbrıslı Rum okullarından, Fransız okulundan, Amerikan Akademi’den ve Girne İngiliz Okulu’ndan öğrenciler sergimizde yer almak üzere gelinlikleri denemeye geldiler. Böylece ortaya muhteşem gösterişli bir defile çıktı. Bununla gurur duyuyorum. Gençler mükemmeldi. Atmosfer harikaydı. Kıbrıslı Türk ve Rumlar defileyi birlikte izledik. Sanırım izleyenler de çok memnun oldu. Bu şekilde gelinlikler içinde genç kızları görmek de ayrı bir duyguydu. Defileden sonra da birkaç hafta vakıf binamızda da gelinlikleri sergiledik. Aslında Kıbrıslı Türk ve Rumlar demek de istemiyorum artık, pek çok Kıbrıslı gelerek sergiyi de ziyaret etti demek istiyorum.”
Röportajımız sırasında zaman içinde gelinliklerde görülen modernleşmeyi de konuşuyoruz. Sanıyorum gelinliklerdeki bu değişim biraz da toplumlardaki değişim anlamına geliyor…
“Tabii ki gelinliklerin toplumların geleneklerini ve tarihini gösteren bir özellikleri de var. Örneğin Kıbrıslı Türklerin bindallısı vardı. Kırmızıydı. Harikaydı. Üzerindeki altın renkli işlemelerle muhteşem görünüyordu. Kıbrıslı Türk gelinler ellerine kına yakar üzerine eldiven giyerlerdi. Öte yandan Kıbrıslı Rumlar ise en güzelinden seçtikleri kırmızı elbiselerini düğünlerde giyerlerdi. Çünkü kırmızı asaletin ve kraliyetin rengiydi. Onlar da o günün kraliçeleri olarak anılırdı. İlk başlarda bizim kültürümüzde beyaz gelinlik giyilmezdi. Yavaş yavaş, zaman içinde özellikle de 19. yüzyılın sonlarına doğru gelinlikler beyaz olmaya başladı. Tabii bu bize batıdan gelen bir gelenekti. Zamanla modeller de değişti. Uzun, kuyruklu veya kısa gelinlikler giyildi. Duvaklar uzun veya kısa olarak çeşitlendirildi. Bizim dönemlerimizdeki beyaz gelinlikler çok lüks veya pahalı değildi. Model olarak değişkenlik gösterse de, değişmeyen yanları her zaman ipek kumaştan yapılıyor oluşlarıydı. Çünkü Kıbrıs’ta ipek üretilirdi. Tüm Kıbrıslı kadınlar gelinliklerini ipek kumaştan üretirdi. Böyle de bir ortak yanımız vardı. Belki gelinliklerimiz çok işlemeli veya gösterişli değildi ama kumaşı çok kaliteliydi. Tabii artık 20. yüzyıla geldiğimizde gelinlik modellerimiz tamamen Avrupa’dan etkilenerek yapıldı. Yurt dışından da gelinlikler gelmeye başladı. Elbette burada dikilenler de var ama onlarda Avrupa etkisinde. Yalnız şunu fark ettim ki Kıbrıslı Türkler gelinliklerinin daha çok işleme ve pulla süslüyor. Öte yandan Kıbrıslı Rumlar ise çiçek motiflerini ve danteli tercih ediyor. Kıbrıslı Türkler de çok dantel yok ama oyalar, nakışlar ve işlemeler var. Sonuçta öyle veya böyle artık zevkler bağlamında iki toplumda karışık. Özellikle de moda konusunda Avrupa’nın da etkisiyle birbirimize çok benziyoruz.”
“Eskiden düğünün ertesi günü iki toplumda da tören yapılırdı ”
Tabii gelinlik modellerindeki benzerlikler yanında açılan bu sergi iki toplumun düğün törenlerindeki benzerlikleri ve ortak kültürel değerleri de gün yüzüne çıkarıyor. Bu konuda Rita Severis’de benimle hem fikir…
“Tabii ki düğün törenleri özellikle de 19. yüzyıldan günümüze değin çok önemsenen bir özelliğe kavuştu. Siz de biliyorsunuz ki geçmişte düğünler düğün törenleri birkaç gün sürerdi. Bir günde bitmezdi. Zaman içinde yavaş yavaş törenler bir iki günle sınırlandı. Eskiden Kıbrıslık Türkler de ‘Mübareki’ vardı. Düğünün ertesi günü konukların gelmesiyle gerçekleşen bir törendi. Aynı şey Kıbrıslı Rumlarda da vardı. Biz buna ‘deuterkatiko’ diyoruz. Genelde bu tören Pazartesi günüleri yapılırdı çünkü düğünler de Pazar günleri olurdu. Aynı isimde özel bir de elbise giyilirdi. Damadın ailesi o gün yemeye gelirdi. Aslında kültürel anlamda çok fazla benzerliğimiz var.”
“Gelinliklerin altına giyilen özel kıyafetlerden oluşan bir sergi planlıyoruz”
Son olarak Severis Vakfı olarak devam eden projeleri yanında, gerçekleştirmeyi planladıkları yeni projelerini de konuşuyoruz… Rita Severis yeni projelerini gülerek ve eğlenerek anlatıyor.
“Elbette ilerisi için de yine iki toplumlu yakınlaştıracak pek çok etkinliğimiz olacak. Gelecek yıl gelinlerin, gelinliklerin altına giydikleri özel kıyafetlerden oluşan bir sergi planlıyoruz. Gelinler, gelinliklerinin altına büzgülü kısa pantolon veya uzun iç etek giyerlerdi. Bazen de uzun pantolonları olurdu. Bu toplumlara göre değişen bir tercihti. Sanıyorum tüm bunları sergilemek çok eğlenceli olacak. O zamanlar bile kadınlar iç çamaşırlarına ne kadara çok önem verdiklerini göreceksiniz. Bu çamaşırlarda çokça danteller ve işlemeler kullanılırdı. İpek malzemeden çok güzel çamaşırlar üretilirdi. Tüm bunlar gelin için çok önemliydi. Ayrıca bunlar gelin veya ailesi tarafından yapılır, düğünden önce de sergilenirdi. Anlayacağınız iç çamaşırları kadınlar için sadece bugün önemli değil. Hatta bu gün bile bu denli güzel iç çamaşırları yok ve bunu çok az insan biliyor.”