“Müzik için yaşıyorum” Sarp
Sarp’ın müzikle olan yolculuğu çok bildik bir hikâyeyle başlıyor ama zaman adeta onun lehine geçiyor. Önce sahne performansı, ardından eski şarkılara yaptığı yeni düzenlemeler, son olarak ise beste ve sözleri ile başkalarından nasıl farklı olduğunu gözler önüne seriyor. Çırılçıplak albümünü tanıtım konserleri çerçevesinde Bibliotheque’de sahne aldı ve dinleyenlerde iz bıraktı. Evet, belki o görünüşte tam bir rokçu. Dövmeli, sert bakışlı ve mesafeli ama özünde biraz naif, çokça da hüzünlü bir adam.
“MÜZİK HAYATIMIN ODAK NOKTASI”
Türkiye’deki genç rock sanatçıları arasında öne çıkan bir isim olarak Sarp için geleceğinin çok parlak olduğu düşüncesi yaygın bir kanı. Sarp ise bu konuda hayli mütevazı. Sözleri kontrollü. O başarısının sırrının iyi bir sahne performansında gizli olduğunu savunuyor. Bense bundan daha fazlası olduğunu kanısındayım.
Gerçekten müzisyenler arasında öyle bir algı varsa sanırım sahne performansımın buna büyük etkisi vardır diye düşünüyorum. Tabii müziği hayatımın odak noktası haline getirmem, adeta müzik için yaşayarak hayatımın en öncelikli yerinde onu tutmamın da önemi var. Bu şekilde düşünülüyorsa da ne mutlu bana.
Sarp’a bakınca yakışıklılığı ve renkli gözleri ile pekâlâ genç kızların ilgisini çekebilecek pop müzisyeni olabilme ihtimali de aklıma gelmiyor değil. Ancak o pop yapıp daha geniş kitlelere ulaşmak, belki de çabuk zirveye çıkmak yerine zoru seçti. Türkiye’de rock sanatçısı oldu. Nedenini ise kendi de tam bilmiyor.
Rock müziğine yönelirken çok da fazla düşünmedim sanırım. Belli bir nedeni de yok ama rock müziği çok seviyordum. Kendime en yakın hissettiğim kendimi en iyi ifade ettiğim müzik rock müzikti. Çocukluğumdan bu yana müzik Elvis Presley ile başladı, Deep Purple, Led Zeppelin’lerle devam etti. Bir ara her genç rockçunun yaptığı gibi metal müzikle de ilgilendim. Derken zaman içinde kendi müziğimi ve yolumu buldum. Halbuki küçükken annemin Türk Sanat müziği derslerine giderdim. Hala da konserlerine zaman zaman giderim. Elbette tüm müziklerin kendine göre güzel yanları var ama kendimi en iyi ifade ettiğim müzik yine de rock müzik.
MELODİ ÜZERİNE SÖZ VE ŞARKI
Sarp sadece iyi şarkı söyleyebilen genç bir müzisyen değil ayrıca iyi besteleri ve sözleri olan bir isim. Uzun bir yaratım sürecinin ardından bunların hayat bulduğunu söylerken, bizimle bir müzisyenin nasıl bir şarkıyı yazabildiğini, besteleyebildiğini paylaşıyor.
Tabii şarkıdan şarkıya bu eserlerin yaratım süreci de değişkenlik gösteriyor. Bazen içimden bir melodi geliyor. Sadece o melodinin üzerine bir şeyler üretip şarkı haline getiriyorum ve üzerine söz yazıyorum. Bazen söz de melodi de beraber geliyor. Bazen sadece sözleri yazabiliyorum. Üstüne zamanla melodi ekleniyor. Yine de genelde önce melodi çıkıyor.
Yazabilmenin esası olan içe yolculuk ve yalnızlık Sarp için de olmazsa olmaz.
İçime dönebildiğim, yalnız kalabildiğim, hayatımda çok fazla şeyle uğraşmadığım zamanlarda ilham denilen şeyin daha çok geldiğini söyleyebilirim. Ancak bu şekilde daha çok kendimi üretime verebiliyorum.
Sarp’ı diğer genç müzisyenlerden ayıran diğer bir özellik eski şarkılara yeniden hayat vermesi. Unuttuğumuz ama çok sevdiğimiz şarkıları yeniden yorumlayarak bize ilk kez gibi dinlettirebilmesi. Bir anlamda, günümüz moda deyimi ile çok iyi “cover” yapıyor. Bazı müzik otoriteleri tarafından bu tarz çalışmalar her ne kadar eleştirilse de bana göre eski şarkıların yerini hiçbir şey doldurmuyor.
Ben de cover yapmayı çok seviyorum. Mesela ‘Tek Başına’ annemin arabasında dinlediğim bir şarkıydı. Elbette çocukluğumdan beri şarkıya kulak doygunluğum vardı ama o gün arabada havaalanına giderken bu şarkıyı yeniden düzenleyip söylemeye karar vermiştim. Ben bu şarkıyı yapacağım dedim ve yaptım da. Çok da beğenildiğini düşünüyorum. ‘Öyle Sarhoş Olsam Ki’ zaten çok çok sevdiğim her yönü ile Tanju Okan’nın en sevdiğim şarkılarından biriydi. Birden bire oluyor aslında her şey. Dinlerken ansızın aklıma geliyor. Bazen sahnede seslendirmek için de hazırlıyoruz. Sahneden iyi olduğunu, istediğim gibi olduğunu düzenlemenin beni tatmin ettiğini ve mutlu olduğumu fark edince albüme koyma yönünde de karar vermiş oluyorum.
“TÜRKİYE’DE NAĞMELİ ROCK REVAÇTA”
Türkiye’de müzik ve müziğe olan ilgi son zamanlarda gittikçe tartışılan bir konu. Bu noktada pop müzik ve elektronik müziğin tırmanışa geçtiği günümüz dünyasında Türkiye’de rock müziğin hangi noktada olduğunu sormamak mümkün değil. Anlaşılan o ki Sarp’ın da bu konuda bazı rahatsızlıkları var.
Aslında Türkiye’de rock müziğin çok iyi olan bir yönü var. Alternatif müzisyenler arasında değişik işler yapan çok iyi müzisyenler çıkıyor. Fakat bir kısım rock sanatçısı da toplumun genelinin ne istediğine yönelik çalışmalar yapmayı tercih ediyor. Daha çok nağmeli rock dediğimiz arabesk müzikle birleştirip seslendiriyorlar. Tabii bazı dinleyiciler için onlar da güzel olarak algılanıyor. Fakat benim zevkime hitap etmiyor. Rock müziğinin bu yöndeki gidişatını çok beğenmiyorum. Bu biraz yaşlı görüşü gibi gelebilir size ama bana rock müzik ayrı güzel, arabesk ayrı güzel gibi geliyor. Çok fazla nağmeli müziklerle rock müziğin karışmasını sevmiyorum. Elbette teknolojinin de gelişmesiyle insanların daha kolay kayıt yapması ve daha kolay bir albümü hazır hale getirmesi mümkün. Yine de çok çok başarılı ve yetenekli müzisyenlerin çıktığı ve çıkmaya da devam edeceği kanısındayım.
Sarp ve gruptaki diğer müzisyenlerin müzikten, ses, ışık ve seslendirecekleri şarkıların içeriğine kadar ne denli hazırlandıklarına şahit oluyorum. Elbette bugüne ve o ana gelinceye kadar verilen çabaları hiç saymıyorum bile. Sarp dinleyicilerin bazen bunu fark etmediklerinden yakınıyor.
Gerçekten müzisyenliğin ne olduğunu ve bunun değerini insanlar sanki eskiden daha çok biliyordu. Şimdi bazı mekanlarda müzik yapmaya, bir sanat icra etmeye gitmişiz gibi değil de onları eğlendirmek için oraya gitmişiz gibi muamele ve beklenti ile karşılaştığım oluyor. Onlara diyorum ki bizi neden buraya davet ettiniz. Siz iyisi mi bir dj çağırın. Çünkü biz müzik yapıyoruz, bence bir sanat icra ediyoruz. Bunu yaparken elbette keyif alıyoruz ve dinleyicilerin de keyif almasını istiyoruz. Bugün müziğe bakış değişti. Eskiden bilinmeyen bir parça çalındığında, benim ya da başkasının, ama yeni bir şey ilk kez duyulan bir şey, dinleyenler ilgi gösterirdi. Ne güzel bir parçaymış, adı ne, bu nasıl çıktı… diye sorarlardı. Dinleyiciler hepsi böyleydi. Şimdi ise genelde insanlar bilmedikleri parçanın bitmesini ve hemen bildikleri parçanın başlamasını bekliyor gibiler. Bu bana çok garip geliyor. Bu tip dinleyicileri de anlayamıyorum.
“EN İYİ DİNLEYİCİ…”
Sıklıkla sahne performansı yapan müzisyenler için “en iyi dinleyici” denilebilecek bir figür olmalı. Sarp da bu noktada bana hak veriyor.
Burada size ideal, biraz da ütopik düşüncemi açıklamak istiyorum. En iyi dinleyici, tabii karşısındaki müzisyenin onun zevkine de hitap ettiği düşüncesiyle söylüyorum, müzisyen ne çalarsa çalsın, bilsin ya da bilmesin saygı duyup ne çalıyorlar, burada ne yapmaya çalıştılar, ne duygularla bunu yaptılar şarkının burasındaki duygu ne diye düşünendir. Bütün olarak gece boyunca vermek istediğimiz duygu ve mesaj nedir diye bunları düşünen dinleyicilerdir. Sadece alkışlayıp mekândan ayrılan dinleyici benim için ideal birer dinleyici değildir. Fakat şunu da söylemeliyim ki bu ideal tarz dinleyicilerin gittikçe azaldığı kanısındayım. Dinleyici fazla beklenti içinde olmasın değil bu. Elbette dinlemeye gelen insanlar iyi bir performans bekleyecekler ama ille de aman şu parçayı çalsın, bunu da söylesin demeyecekler. Dememeliler. Bazen bir bar performansında önümüze on kez aynı istek parçayı getiriyorlar. Şaşırıyorum.
Bu yorum üzerine asıl ben şaşırıyorum. Çünkü bu hareketlerin 90’lı yıllarda kaldığını sanıyorum.
Aslında eskiden rock müziğinde ve rock barlarında böyle şeyler yoktu. Yoksa diğer müzik tarzlarında hep var, hiç de bitmedi. Bunu hiç sevmiyorum ama maalesef çok karşılaşıyoruz. Yine de ne olursa olsun biz bizi dinlemek sadece dinlemek için gelen bazı insanları da buluyoruz. Bazen bir masa, iki masa oluyor. Bazen on masa yüz masa. Mekâna göre bu değişiyor yine de hep oluyor ama. Yine de ideal, ütopik dinleyici figürüme yakın insanları da buluyorum, onlardan alığım güzel enerji ile de mutlu oluyorum. Zaten bizi dinlemeye bilerek gelen belli bir kitlemiz de var. Yine de müzik yaparken zor bir işi yapıyoruz. Bunu da hepimiz biliyoruz, bilerek yapıyoruz.